• gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması
    bkz. GATT.
  • gümrük vergileri
    Tarifeler. İthalat, ihracat ya da transit geçiş nedeniyle gümrük sınırlarını aşan mallardan alınan vergiler. bkz. Tarife, tarife dışı engeller.
  • günah keçisi
    1. Saldırganlık duygularının asıl hedeflerine yöneltilemediği durumlarda bu duyguların yöneltilerek tatmin edildiği kişi, grup veya nesneler. 2. Felaket derecesinde kötü sonuçlar doğuran olayların sorumluluğunun, söz konusu olayları ortaya çıkaran siyasal, kültürel, tarihsel, ekonomik vs. faktörlere dağıtılması yerine, kolaycılığa kaçarak tek bir faktöre yüklenilmesi durumunda, tüm günahların yüklendiği kişi ya da nesneye verilen sembolik isim. Örn. İkinci Dünya Savaşını hazırlayan koşullar, egemen güçler arasındaki paylaşım mücadelesi ve Almanların koyu milliyetçi eğilimleri vb. gibi faktörleri dikkate almadan, savaşın tüm sorumluluğunun Hitler’e yüklenmesi, Hitler’i günah keçisi yapmaktadır.
  • güncel nevroz
    bkz. nevroz.
  • gündem oluşturma
    İletişim ve haberleşme araç ve imkanlarını zamanında ve etkili biçimde kullanarak, toplumun dikkatinin belirli bir konuya odaklanmasını sağlama.
  • Güney Afrika tipi ayrımcılık
    Toplumun ırk kökenine dayalı biçimde resmi olarak ayrı gruplara ayrıldığı ve her bir grubun eğitim, kültür ve yaşam alanlarının birbirinden ayrıştırıldığı durum. 1948-1994 yılları arasında Güney Afrika’da uygulamaya sokulan ve toplumun Beyazlar, Afrikalılar, Renkliler ve Asyalılar olarak dört gruba ayrıldığı, her bir grubun üniversite dahil eğitim kurumlarının, konut ve diğer sosyal yaşam alanlarının ayrıştırıldığı, her grubun sadece kendi üyeleri ile evlenmelerine izin verildiği, resmi olarak 1994 yılında ırk ayrımcılığına karşı verdiği efsanevi mücadeleyle tanınan siyahi lider Nelson Mandela’nın yönetime gelmesiyle terk edilen ırk temelli ayrımcılık sistemi.
  • güruh
    Davranışları birbirlerine bağlı olan, tek başına düşünerek davranamayacak kadar başkalarıyla yakın ilişki içinde olan kalabalık.
  • güven
    İtimat. 1. Birine sözünde durma, borcunu zamanında ödeme veya bir işi öngörülen şekilde yapacağı konusunda inanma, içi rahat olma. 2. Bir toplumda yaşayan bireylerin birbirlerine, içinde yaşadıkları sistemlerin kurallarına ve kurumlara yönelik olarak, söz konusu birey, kurum veya kuralların rollerini ve işlevlerini belirlenen doğrultuda en iyi şekilde yapacaklarına duyulan inanç.
  • güven aralığı
    Örnekleme dayalı, istatistiksel araştırmalarda araştırmadan elde edilen değerlerin ya da regresyon analizi sonucu elde edilen tahmin değerlerin kitleyi temsil gücü konusunda fikir veren; yüzde 90, 95 veya yüzde 99 gibi belirli güvenilirlik derecesinde aranan kitle katsayısının yer aldığı değerleri içeren aralık.
  • güven belgesi
    Bir kişinin diplomatik temsilci olarak atandığını tayin edildiği devlete duyuran, temsilcinin resmi sıfatını belirten ve kendisine itimat edilmesini isteyen resmi mektup. Büyükelçi ve ortaelçilerin güven belgesi devlet başkanından devlet başkanına; işgüderlerin (maslahatgüzar) güven belgesi ise dışişleri bakanından dışişleri bakanına hitaben yazılır.
  • güvence
    bkz. teminat.
  • güvenilirlik
    1. Güvenilir olma hali. Kendisine can ve mal emanet edilebilir olma. Bir kişinin, kendisinden zarar gelmeyeceğine ve emanete hıyanet etmeyeceğine dair çevresinin güvenini kazanmış olması. 2. Bir ölçüm aracının veya ölçme tekniğinin ölçülen şeyi benzer şartlar altında her zaman aynı şekilde ölçmesi özelliği; ölçüye konu olan şeyin değişmemesi kaydıyla, tekrarlanan ölçüm sonuçlarının aynı olması ya da birbiriyle uyuşması durumu. bkz. geçerlilik.
  • güvenlik
    Birey, topluluk veya toplumun istenmeyen, beklenmeyen olay, durum veya saldırılardan, maddi, yasal veya psikolojik araçlarla korunması.
  • güvenlik ihtiyaçları
  • güvenoyu
    Parlamenter sistemlerde, yasamanın yürütmeyi denetleme yollarından biri olarak, hükümetin faaliyette bulunabilmek için yasama organından yetki olabilmesi amacıyla yasama meclisinde yapılan oylama. Güvenoyu alamayan hükümet düşürülür, yerine güvenoyu alabilen yeni bir hükümet getirilir; böylece hükümet, meclis tarafından denetlenir.
  • güvertede teslim
    bkz. fob.
  • GYO
  • Haavelmo etkisi
    Vergi ve sosyal güvenlik katkılarının artırılması yoluyla finanse edilen kamu harcamalarının milli gelir üzerinde yaptığı pozitif etki. Buna göre denk-bütçe çarpanı gereği vergi artırımı yoluyla finanse edilen kamu harcamaları, milli gelir üzerinde harcama miktarı kadar artışa neden olur. bkz. ters Haavelmo etkisi.
  • habitat
    Bir organizmanın ya da organizmalar topluluğunun oluşup gelişmesini mümkün kılan çevre şartlarının bütünü. Yaşamın devamını mümkün kılan doğal çevre. bkz. çevre.
  • hadariyet
    1. Yerleşik hayat. Uygarlık. Şehirlilik. Medeniyet. 2. Her toplumun, bedeviyet (göçebelik) dönemini atlattıktan sonra içinden geçeceği toplumsal aşama. Bilimler, sanatlar, vb. medeniyet eserlerinin gelişeceği; buna karşılık asabiyetin zayıflamasından dolayı insan ilişkilerinde samimiyetten uzaklaşılacağı ve bürokratik, formel ilişkilerin egemen olacağı öngörülen toplumsal gelişim evresi. Hadariyetin en üst noktasında toplumu bir arada tutan dinamikler anlamını kaybedeceğinden toplumsal çözülmenin başlayacağı, giderek bu sürecin medeniyetin topyekün çöküşü ile sonuçlanacağı ileri sürülmektedir. (İ. Haldun) bkz. bedeviyet, tavırlar teorisi, asabiyet.