- doğal tekelBir kişi veya bir üretim biriminin sahip olduğu bir avantaja başka birimlerin sahip olmasının imkânsız olduğu, doğal ya da fıtri nedenlerden ileri gelen tekel. Örn. Bir insanın sahip olduğu ses veya özel bir yetenek; işletme hakkı belirli bir firmaya verilmiş olan kaplıca suları; hammadde kaynakları üzerinde kontrol; ölçek ekonomilerinin varlığı. bkz. tekel.
- doğal ücret kuramıKlasik ücret kuramı. Ücreti emeğin maliyetine bağlayan ve ücret düzeyinin de işçinin kendisi ve ailesinin ancak yaşamını sürdürebileceği asgari geçim düzeyinde oluşacağını ileri süren kuram. Bu kurama göre, ücretler doğal ücret düzeyinin üzerinde olursa evlenme ve çoğalma yoluyla işgücü arzı artacak, dolayısıyla ücretler düşecek; tersi olursa açlık, sefalet, hastalık ve göç gibi nedenlerle işgücü azalacak ve ücretler yükselecek; böylece uzun dönemde ücretler doğal ücret düzeyinde dengeye ulaşacaktır. (D. Ricardo) bkz. ücretlerin tunç kanunu.
- doğal yaşam çevresibkz. habitat.
- doğalcılıkNaturalizm. Tabiatçılık. Doğacılık. 1. Sosyal, siyasal, ekonomik ya da psikolojik bütün olay veya durumların doğal yasalarla açıklanabileceğini savunan yaklaşım. 2. Doğada kendiliğinden var olan düzenin en uygun düzen olduğu, dolayısıyla sosyal, ekonomik ve siyasal süreçlerin doğal akışlarına müdahale edilmemesi gerektiğini savunan görüş.
- doğallık yanılgısıEn uygun varoluşun, doğada insan müdahalesi olmadan gerçekleşen varoluş olduğu varsayımı.
- dogma1. Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün, sorgulanamaz, tartışılamaz hakikatmiş gibi kabul edilmesi. 2. İtiraz kabul etmeyen, tüm sorgulama süreçlerinin dışında tutulan önermelerden her biri.
- dogmatizmOlumsuz bir sıfat olarak, düşünce ekollerinin muarızlarını nitelemek için kullandıkları ve öne sürülen tezin tartışılmasına taraftar olmamak, yahut mantıksal açıdan savunulabilir olmamasına rağmen bir iddiayı hararetle savunarak, her türlü eleştiriye şiddetle karşı çıkmak şeklinde kendini gösteren tavır. Bir doktrinin doğruluğunun araştırma, irdeleme ve sorgulamaya tabi tutulmaksızın koyu bir tarafgirlikle savunulması.
- doğru1. Olması gereken. 2. Bir amaç ya da hedefin, gerçekleştirilebilmesi veya ulaşılabilmesi için konulmuş ya da kabul edilmiş ilkelere uygun olması durumu. Hedefine varabilmesi için araç ve ilkeleriyle tutarlı olan amaç. 3. Gerçekliğin aslına uygun olacak şekilde zihinde yeniden üretilmesi. Günlük konuşma dilinde çoğunlukla doğru (olması gereken) ile gerçek (olan), yanlış olarak birbirlerinin yerine ikame edilerek kullanılmaktadır.
- doğrudan bilgiHerhangi bir aracı olmadan elde edilen, bu nedenle de doğruluğu duyu organlarının algı imkanları dışında başka bir kısıta bağlı olmayan bilgi. bkz. dolaylı bilgi.
- doğrudan çıkarım
- doğrudan demokrasiDolaysız demokrasi. Vatandaşların belirli zaman aralıklarında kanunlar yapmak, anlaşmazlıkları çözmek, genel politikalar belirlemek ya da askeri veya sivil makamlar için yetkilileri atamak üzere bir araya geldiği, modern zamanlarda uygulamasına pek rastlanmayan yönetim biçimi. bkz. temsili demokrasi, demokrasi.
- doğrudan tanınma
- doğrudan vergiler
- doğrulamaBir hipotezin, bilginin veya iddianın doğru olup olmadığını tespit etmek için bilinen ve kabul gören bütün mantıksal yahut deneysel ispatlama yöntemlerinin kullanılması. Bir argümanda sonucu haklı çıkarmak için kanıt olarak ortaya konan öncüllere uygulanan mantıksal işlem. bkz. yanlışlama.
- doğrulamacılıkBilimsel bilginin ancak doğrulama yöntemi ile elde edilebileceğini savunan düşünce akımı. bkz. yanlışlamacılık, mantıksal pozitivizm.
- doğrulanabilirlik ilkesiMantıksal pozitivistler tarafından geliştirilen ve bir önermenin bilimselliğinin, muhtemel gözlem önermeleriyle doğrulanabilir bir mantıksal yapıya sahip olmasına bağlı olduğunu öngören ilke. bkz. yanlışlanabilirlik ilkesi, mantıksal pozitivizm.
- doğrulukbkz. hakikat.
- doğrusal ilerlemeci yaklaşımDoğal veya sosyal olayların, insan topluluklarının yarattığı uygarlıkların, beşeri bilgi ve değer yargılarının birikimsel evrimci bir biçimde ve birbirini bütünleyerek geliştiğini savunan yaklaşım. Buna göre, insanlık tarihi ilkellikten modernliğe, insan bilgisi de metafizik ve teolojik düşünme biçiminden pozitif ve bilimsel düşünme biçimine doğru geri döndürülemez bir süreçle ilerlemektedir. bkz. çevrimsel yaklaşım, döngüsel tarih anlayışı, üç hal kanunu.
- doğrusal perspektifPsikolojik anlamda, öznenin uzağında olan nesneleri birbirlerine yakın, yakınında olanları ise birbirinden uzak olarak algılaması.
- doğrusal programlamaBelirli kısıtlar altında belirli çıktıların enaz maliyetle üretilebilmesi için hangi girdilerden ne kadar kullanılması gerektiği vb. türden problemlerin çözümünde kullanılan, matematiksel programlamanın ekonomide ençok yararlanılan tekniği.