• değişim
    Mübadele. 1. Bir mal ya da hizmetin, başka bir mal veya hizmet, ya da para ile değiştirilmesi. İktisadi hayatın temel faaliyet konularından biri olan değişim, eski çağlarda mal karşılığı mal alış-verişi (takas, trampa) şeklinde iken, kapitalizmin gelişim sürecine paralel olarak modern çağlarda temel değişim aracı haline gelen para aracılığıyla yapılmaktadır. 2. Bir halden başka bir hale geçme, başka bir şey haline gelme, değişme, başkalaşma.
  • değişim değeri
    bkz. değer.
  • değişim kuramı
    Mübadele teorisi. Toplumsal yapının, düzenin, ilişkilerin ve etkileşimin değişim ilişkileri sonucu biçimlendiğini savunan teori. Buna göre, insanlar sadece maddî şeyleri değişmezler, maddî olmayan şeyler de bu değişim sürecinde yer alırlar; bireyler umdukları getirilere göre davranışlarını planlar ve gerçekte elde ettikleri getiriye göre karşılık verirler.
  • değişken
    1. Sabit tutulan ekonomik, istatistiksel, matematiksel, büyüklüklere göre, belirli sınırlar içinde değişebilen büyüklük. 2. Nicelik veya nitelik bakımından değişik değerler alabilen birim. Değişik durumlarda değişik değerler alabilen bir nicelik veya nitelik; gözlemden gözleme farklı değerler alabilen bir nesne veya koşul. Bir deneysel düzenekte veya araştırma evreninde etkileme-etkilenme, sebep-sonuç ilişkisi bakımından etkilenen, bağımsız değişkendeki değişmeye bağlı olarak durumu değişen, yahut sonuç durumunda olan değişkene bağımlı değişken; söz konusu ilişkide etkileyen veya sebep durumunda olduğu kabul edilen değişkene de bağımsız değişken denir.
  • değişken kur sistemi
  • değişken sermaye
    bkz. sermaye.
  • dehşet dengesi
    İkinci Dünya Savaşı sonrası nükleer silahların gelişmesi ve çoğalması sonucunda bu silahlara sahip taraflardan her birinin karşı tarafın da kendisini yok edebilecek bir karşılık vermesinden korkarak bu silahları kullanmaktan caymasıyla oluşan, esas itibariyle dehşet ve dehşetin verdiği korkuya dayalı uluslararası denge durumu. bkz. güç dengesi.
  • deizm
    Bir tanrıya inanma. Tanrının varlığına inanan, ancak -aklın kendi başına tanrıyı bilebileceğini kabul ettiğinden- vahyi inkar eden veya gereksizliğini savunan görüş. Vahiysiz ve peygambersiz din anlayışı. bkz. teizm.
  • delikanlılık
    Hem biyolojik, hem de ruhsal olarak çocukluktan ergenliğe geçiş dönemi.
  • demogoji
    1. Bir tartışmada kelime oyunları yaparak, argümanları çarpıtarak veya düzlem dışına kayarak söz konusu tartışmadan üstün çıkma çabası. 2. Halk avcılığı. Bir topluluğun düşünce ve duyarlılıklarına uygun cümleler kullanarak, onlarla çelişmeden kendi menfaatini korumak; çıkarlarının gerekliliklerini yerine getirirken cümlelerle oynayarak toplumun menfaatlerine uygun davranıyor gözükmek. Bu niyetle yapılan söz oyunlarına ve süslü ifadelere dayalı konuşma. 3. Kitlenin zaafından yararlanarak, insanların hislerini okşayarak kendi menfaatini koruma tavrı.
  • demografi
  • demografik geçiş
    Yüksek doğum oranı ve düşük yaşam beklentisi olan bir toplum yapısından, düşük doğum oranı ve yüksek yaşam beklentisi olan bir topluma doğru kayma süreci.
  • demografik göstergeler
    bkz. gösterge.
  • demokrasi
    1. Halk idaresi. Halkın kendi kendini yönetimi. Toplumsal bağlayıcılığı olan kararların, o kararlara uyması beklenen ya da zorlanan kişilerin iradesini yansıtacak biçimde oluşturulduğu yönetim tarzı. 2. Yetişkin tüm vatandaşların kendi hayatlarını etkileyecek karar süreçlerine eşit söz hakkı ile katıldıkları yönetim tarzı. Halkın, yönetimle ilgili kararları, halkoylaması yoluyla bizzat belirlemesine doğrudan demokrasi, seçtiği temsilciler yoluyla belirlemesine de temsili demokrasi denir. bkz. otokrasi, oligarşi, monarşi, aristokrasi.
  • demokrasi paradoksu
    Çoğunluk kararının doğru olduğu öncülünü kabul eden, ancak çoğunluğun tercihi ile çelişik tercihe sahip olan kişinin içine düştüğü çelişkili durum. Bir yandan çoğunluğun kararının doğru olduğuna inanıp, öte yandan da o kararın dışında bir doğruya inanmanın yarattığı çelişki.
  • demokratik barış tezi
    Savaş kararlarının alınmasında geniş kitlelerin onayını öngören yönetimlerin birbiri ile savaşma eğiliminde olmayacakları, bu yüzden ülkelerin demokrasi ile yönetilmesinin dünya barışına büyük katkı sağlayacağını öne süren yaklaşım.
  • demokratik elitizm
    Klasik demokrasi kuramcılarının iddia ettiğinin aksine, demokrasinin bir yaşam biçimi değil, karar süreçlerine egemen elit yöneticilerin düzenli aralıklarla seçilmesini sağlayan bir yönetim biçimi olduğunu ileri süren görüş. (J. Schumpeter) bkz. elitizm, klasik demokratik teori, demokrasi, poliarşi.
  • demokratik kapitalizm
    Tüketicinin isteğine uygun üretimin yapıldığı; herkesin önceliklerini ve planlarını kendisinin belirlediği; merkezi planlamanın olmadığı ve devlet müdahalesinin en aza indirildiği; üretim ve dağıtım araçlarının mülkiyet ve denetiminin devletin değil, bireyin yahut piyasa kurumlarının kontrolünde olduğu toplum. bkz. Serbest piyasa ekonomisi.
  • demokratik merkeziyetçilik
    Siyasal ve idari kararların oluşturulması aşamalarında her türlü eleştiri, özeleştiri ve önerinin serbest olduğu; ancak, karar alındıktan sonra tam bir itaatle ve hiyerarşik biçimde alınan kararların uygulanmasını öngören yönetim biçimi.
  • demokratik sosyalizm
    İngiliz İşçi Partisi, Amerika’da N. Thomas Hareketi, Batı Avrupa ve Japonya gibi birçok ülkedeki sosyalist partilerin öncülüğünü yaptığı; sosyalizme giden yolda devrimin bir araç olarak kullanılmasını reddeden, bankaların, demiryollarının, madenlerin vs. devletleştirilmesi, eğitimin devlet tarafından denetlenmesi gibi barışçıl yöntemlerle toplumun sosyalistleştirilebileceğini savunan görüş. bkz. Sosyal demokrasi.