• yerlileştirme
    Küreselleşmenin, bir bölgeye veya bir ülkeye hatta bir ülkenin içinde oldukça yerel bir coğrafyaya ait olan yerel unsurların küresel aktörlerin devreye girmesiyle canlanması ve daha değerli hale gelmesine yol açması. Küreselleşmeyle birlikte özellikle turistik ziyaretlerin artması ile unutulmaya yüz tutmuş ya da önemi kaybolmuş geleneksel veya yerel kültürel unsurların değerlerinin artması, tarihi eserler ile belirli bir bölgeye özgü müzik, giysi ve yemeklerin, hatta bitki veya meyvelerin yeniden değer kazanması, bölgeye özgülüklerin kıymetli hale gelmesi. bkz. küreselleşme, küyerelleşme.
  • yeşil devrim
    1. 20. yüzyılın son çeyreğinde tarım teknolojisindeki önemli gelişmeler, suni gübre kullanımı ve sulama olanaklarının iyileştirilmesi sonucu azgelişmiş ülkelerde tarımda ulaşılan yüksek verimliliği ifade etmek üzere kullanılan deyim. 2. Yoğun bilimsel araştırmalarla birlikte tarımsal teknolojilerin geliştirilmesiyle başta buğday, mısır ve pirinç olmak üzere bitki tohumlarının çeşitlendirilmesi ve ehlileştirilmesi sonucu ortaya çıkan verimlilik artışı. bkz. ehlileştirme.
  • yetenek
    Kabiliyet. Doğuştan gelen ya da eğitim ve pratikle kazanılan, zihinsel yahut fiziksel etkinliklerde bulunabilme kapasitesi. Bir işi göreceli olarak daha çabuk ve nitelikli yapabilme gücü.
  • yetenek rantı
    bkz. rant.
  • yeterli olma güdüsü
    Kişinin çevresiyle etkileşimini mümkün kılacak becerileri geliştirme ve aynı zamanda sahip olduğu gizil güçlerini kullanma güdüsü.
  • yetersiz beslenme ve sağlık tuzağı
    Gelir azlığı nedeni ile beslenme ve sağlık imkanları yetersiz olan yoksulların, daha sık ve uzun süre hasta olmaları sonucu işlerini kolay kaybetmeleri, düzenli gelir sağlayan bulamamaları ve bu yüzden yoksulluk döngüsünden kurtulamamaları. bkz. yoksulluk döngüsü.
  • yetke
    bkz. otorite.
  • yetki genişliği
    Hiyerarşik bir örgüt içerisinde, gerek yasal düzenlemeler sonucu gerekse üst kademedeki yöneticilerin ihtiyari olarak bir kısım yetkilerini, hem örgüt içerisinde yetki ve sorumluluğu dağıtmak, hem de kırtasiyeciliği enaza indirerek akışını hızlandırıp verimliliği artırmak amacıyla alt kademedeki yöneticilere devretmesi.
  • yırtıcı küreselleşme
    Küresel aktörlerin yerel unsurları kendi istekleri doğrultusunda değişmeye, dönüşmeye, bunun mümkün olmaması halinde yok olmaya zorladığı küresel eğilimler.
  • yoksul çok öder çelişkisi
    Mal ve hizmetlerin satın alınmasında zenginlerin daha fazla ödediği varsayımının tersine, yoksulların benzer mal ve hizmet kalemlerine daha fazla ödeme yapmaları durumu. Buna göre yoksullar risk primi yüksek semtlerde yaşadıkları için sigorta hizmetlerini; güvence veremedikleri ve düzenli işlerde çalışmadıkları için kredi hizmetlerini; kalitesiz evlerde yaşadıkları için ısınma ve bakım hizmetlerini; ucuz ama kalitesiz ve hemen eskiyen elbiseler satın aldıkları için uzun dönemde giyim kuşam eşyalarını; derin dondurucu veya buzdolabı sahibi olmadıkları ve toptan alışveriş yapamadıkları için tek tek satın aldıkları bir çok gıda ürününü yoksul olmayanlara kıyasla daha pahalıya satın alırlar. bkz. yoksulluk döngüsü.
  • yoksulluğun kadınlaşması
    Başta eğitim ve olanaklarına erişimdeki cinsiyet eşitsizliği olmak üzere, kadınlar aleyhine oluşan sosyal ve siyasal düzenlemeler ile kültürel değerler yoluyla yoksulluğun kadınlar arasında yoğunlaşması, toplumun yoksul kesimleri arasında kadın oranının görece daha yüksek olması.
  • yoksulluk
    Sefalet. Fakirlik. Bir toplumun veya toplumun bir bölümünün gelir düzeyinin ortalama yaşam düzeyinin çok altında; eğitim, sağlık, yeme-içme, barınma, giyinme gibi zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak derecede düşük olması.
  • yoksulluk döngüsü
    Yoksulluğun yol açtığı bir çok sonucun, tersinden yoksulluğun varoluş sebepleri arasında yer alması, yoksul olmanın bizzat kendisinin yoksul kalmaya zemin oluşturması. Örn. Düşük gelirin hem kısa süreli ve düşük kaliteli eğitim almaya, hem de yetersiz beslenme nedeniyle daha kısa sürede sağlık sorunları yaşamaya sebep olması, bunların da iyi bulamamaya ve sonunda yoksul kalmaya yol açması. Eğitimden kültüre, doğurganlıktan çocuk işgücüne kadar birçok alanda bu kısır döngünün değişik boyutlarından bahsedilebilir. bkz. çocuk işgücü tuzağı, okumamışlık tuzağı, çalışma sermayesi tuzağı, borç kölesi tuzağı, bilgi tuzağı, yetersiz beslenme ve sağlık tuzağı, düşük beceri tuzağı, yüksek doğurganlık tuzağı, erozyon tuzağı, yoksul çok öder çelişkisi, tersine bakım yasası, Director-Stigler yasası.
  • yoksulluk kültürü
    Önüne çıkan eğitim, ve çalışma fırsatlarına karşı duyarsız, içinde bulunduğu şartların değişmesi için pek gayret sarf etmeyen, geleceği düşünerek ona göre tedbir almayan ve sadece günü kurtararak yaşamaya çalışan ebeveynlerin ve bu ortamda büyüyen çocuklarının, kültürel olarak donanımsız, özgüvensiz, kaygısız ve kayıtsız olmalarına yol açan inanç, duygu ve değerler. bkz. yoksulluk döngüsü.
  • yoksulluk sınırı
    Bir ülkede belirli bir dönemde insanların yoksul tanımı içine girmelerine yol açan gelir düzeyi.
  • yoksulluk tuzağı
    Ekonomik ve sosyal yardım politikalarının gelişmiş olduğu ülkelerde düşük gelir gruplarının, paralı işlerde çalışmaya başlamaları nedeniyle sosyal yardımların kesilmesi ve vergi mükellefi haline gelmeleri sonucu çalışmaya başlamadan önceki gelir düzeyine hatta onun gerisine düşmeleri durumu.
  • yoksunluk
    Bir toplumda yaşayan insanların ihtiyaç duydukları, elde etmeyi amaçladıkları veya elde etmeyi kendileri için bir hak olarak gördükleri şeylerden yoksun kalmaları veya yoksun bırakılmaları durumu. Yoksunluk, yoksulluk gibi herkes için geçerli bir nesnel kritere bağlanamaz. Sevgiden, ilgiden veya saygıdan mahrum kalma yoksunluğa yol açmakla birlikte yoksulluk nedeni sayılmaz. bkz. yoksulluk, göreli yoksunluk.
  • yol bağımlılığı
    İzlek bağımlılığı. Patika bağımlılığı. 1. Ortaya çıkacak yüksek değişim maliyetleri nedeni ile beğenilmese de bir konuda daha önce alınmış kararların sürdürülmesi. 2. Bir alanda ilk ortaya çıkan firma veya kurumun oluşturduğu imaj ve sahip olduğu etkinlik nedeniyle, o alana yeni girenlerin, daha kaliteli veya düşük maliyetli üretim yapmalarına rağmen tutunamaması sonucu ortaya çıkan piyasa başarısızlığı. bkz. piyasa başarısızlığı.
  • yolsuzluk
  • yönetim
    İdare. 1. Mevcut kaynakları ortak bir amacı gerçekleştirmek için kullanan insanların etkinliklerinin, söz konusu amacın en kısa zamanda ve en verimli biçimde elde edilmesini sağlamak amacıyla koordine edilmesi. 2. Bir örgütün amacını gerçekleştirebilmesi için oluşturulan formel hiyerarşi.