• varlık hiyerarşisi
    1. Evrendeki varlıkların üstünlük derecelerine göre aldıkları hiyerarşik düzen. Basitten karmaşığa, ilkelden mükemmele, saf maddi olandan saf nur olana doğru olan varlık sıralaması. 2. Cansız varlıklar, bitkiler, hayvanlar, insanlar, melekler ve Tanrı sıralamasında olduğu gibi, gerçekliğin veya varlıkların mertebeleri olduğunu ve bu mertebeler arasında bir devamlılıktan çok bir sıçrama bulunduğunu öne süren görüş.
  • varlıkbilim
    bkz. ontoloji.
  • varlıkbilimsel çoğulculuk
  • varlıkbilimsel ikicilik
  • varlıkbilimsel tekçilik
  • varoluşçu feminizm
    Bütün öz kurgularının tarihsel olduğunu ve kadınlar aleyhine kurulmuş bir nitelik taşıdığını, aynen erkekler gibi kadınlar da oluştan önce bir öze sahip olmadıkları için, kadınların kendilerine dayatılan rolleri gözden geçirmek, yeniden tanımlamak veya reddetmek özgürlüğüne sahip olduklarını savunan feminist görüş. bkz. feminizm, varoluşçuluk.
  • varoluşçuluk
    Kaygı ve belirsizliğin egemen olduğu, II. Dünya Savaşının yarattığı maddi ve manevi çöküş ortamında, yeni bir arayış biçimi olarak ortaya çıkan ve insan varlığının büyük bir tehlike içinde olduğu, insanın istikrarsız bir dünyada yaşamak zorunda bırakıldığı, varoluşun her zaman tek ve bireysel olduğu, insanın varoluşunun ona atfedilen her türlü özden önce geldiği tezini işleyen felsefi görüş.
  • varsanı
    Halüsinasyon. 1. Daha çok şizofreni ve paranoya gibi rahatsızlığı olan hastalarda görülen ve alıcılar uyarılmaksızın ortaya çıkan duygusal yaşantı; olmayan bir şeyi varmış sanma. 2. Gerçekte olmayan şeyleri varmış gibi algılama biçiminde ortaya çıkan bir algı yanılması.
  • varsayım
    Faraziye. 1. Bir teorinin oluşturulması sırasında doğru oldukları varsayılan, teorinin üzerlerine oturtulduğu ve söz konusu teorinin geçerliliğinin onların doğru olmasına bağlı olduğu ifadeler. 2. Gerçekliği açıklamaya yönelik bir model kurarken ihtiyaç duyulan sınırlamalar ve basitleştirmelerin ifade edildiği önermeler. 3. Kuramsal sonuçlara gidilebilmesi için başlangıçta öyle oldukları kabul edilen öncüller. bkz. basitleştirici varsayımlar, alan varsayımları, kolaylaştırıcı varsayımlar.
  • varyans
  • vasıf
    Eğitim, öğretim ve deneyim yoluyla elde edilen, üretim sürecinde etkin rol oynayan özellikler.
  • vasıflı emek
    nitelikli işgücü. Özel nitelikler taşıyan işgücü. Belirli bir öğrenim, bilgilenme ve beceri kazanma sürecinden geçmiş, teknik bilgi ve tecrübeye sahip işçinin sağladığı emek. Herhangi bir teknik bilgi, beceri, eğitim ve öğrenime ihtiyaç göstermeyen, kol gücüne dayalı emeğe de vasıfsız emek denir.
  • vasıfsız emek
  • vasıfsızlaştırma
    Üretim maliyetlerini azaltmak için vasıflı emek gerektiren karmaşık üretim süreçlerinin daha küçük bölümlere ayrıştırılarak vasıflı işgücüne gerek kalmadan gerçekleştirilmesi.
  • vatandaşlık
    Yurttaşlık. Anne-babanın uyruğuna, üzerinde dünyaya gelinen ülkeye veya yasaların gerektirdiği belirli şartları taşıyıp taşımamaya bağlı olarak belirlenen ve kişilerin hangi devlet veya millete bağlı olduklarını ifade eden kimlik.
  • vazgeçme maliyeti
  • Veblen etkisi
    Bir malın fiyatı yükseldikçe, ona sahip olanın alım gücünün ve sosyal prestijinin yüksekliğini göstermesi nedeniyle gösteriş amaçlı olarak daha çok talep edilmesi. bkz. gösteriş tüketimi.
  • Veblen malları
    bkz. mal.
  • Veizenbaum tezi
    Teknolojik devrimin hızlanmasıyla modern dünyada bilgisayarların büyük bir hızla yaygınlaşması ve işyerlerinin yanı sıra evlere de girmeye başlamasının getirdiği fiili ya da potansiyel tehlikelere işaret ederek, insanlar arası sosyal ilişkileri zedeleyecek ölçüde makina-insan ilişkisinin öne çıkmasını eleştiren; bilgisayarı kişilik kazanmış bir zeka olarak nitelendiren; çağdaş gençliğin bilgisayar tutkusunu uyuşturucu tutkusuna benzeten; yalnızlığını başka insanlarla paylaşmak yerine bilgisayar ekranıyla paylaşan ve giderek toplumsal çevresine yabancılaşmış yeni bir insan soyunun türemekte olduğunu ileri süren görüş.
  • vergi
    1. Devlet ya da devletin yetkili kıldığı resmi otoriteler tarafından gerçek veya tüzel kişilerden yasalar çerçevesinde, hukuksal yaptırım kullanılarak bir karşılık vadetmeden alınan para. 2. Yönetim tarafından kamu hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla doğrudan veya dolaylı olarak alınan para. Bu çerçevede, bir vergi matrahı üzerinden belirli oranda yapılan kesintiye doğrudan vergi; bir malın fiyatına eklenerek alınan vergiye dolaylı vergi; vergi yasalarına göre kendisine vergi borcu yüklenen gerçek ya da tüzel kişiye vergi mükellefi; vergi kanun ve hükümleri çerçevesinde esasen mükelleften vergisinin alınması gereken belirli vergi konularının, kanun koyucu tarafından vergi dışı bırakılmasına vergi istisnası; kendileri için vergi borcu doğuran bir durum olmakla birlikte bazı şahıs veya kuruluşların vergi mükellefiyeti kapsamı dışında tutulmasına da vergi muafiyeti denir.