• tıbbileşme
    Daha önce sağlık sorunu kapsamında değerlendirilmeyen bir konunun, tedavi edilebilir bir sorun olarak görülüp tıbbın alanına dahil edilmesi. bkz. suçun tıbbileşmesi, sapkınlığın tıbbileşmesi.
  • ticari senet
    bkz. kambiyo senetleri.
  • ticari şirket
    Ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanan kolektif şirket, adi komandit şirket, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket, limited şirket, anonim şirket ve kooperatif gibi ortaklıkların genel adı.
  • tik
    Kişinin uyanıkken, herhangi bir dış etki söz konusu olmadan ve iradesinden bağımsız olarak gerçekleşen, alışkanlık haline gelmiş kas hareketleri veya sesler. Örn. sürekli boğaz temizleme, burun çekme, dudak şapırdatma, aşırı göz kırpma, omuz silkme, parmakları kütürdetme.
  • tikel
    1. Aynı kategoride yer alan birimlerin her biri. 2. Herhangi bir birimin, bütünü bağlamayan bir nitelik veya özelliği, tümel olmayan. bkz. tümel.
  • tıp
    Fizyolojik hastalıkların teşhis ve tedavisini amaçlayan bilim dalı.
  • tıp antropolojisi
    Tarihsel olarak değişik toplumlarda görülen sağlık, hastalık, tedavi veya iyileşme anlayışlarının sosyo-kütürel bağlam ve içeriklerini açıklamaya çalışan antropoloji dalı.
  • tıp sosyolojisi
    1960 sonrası gelişen ve temel olarak tıp alanına giren bir çok rahatsızlığın oluşumunda sosyal faktörlerin rollerini, toplum ile hastalıklı insanlar ve tıp bilimiyle toplumsal yapılanma arasındaki ilişkileri inceleyen sosyoloji dalı.
  • Titoizm
    1948 yılında, yeni bir doktrin olarak Stalin tarafından zorla dayatılan dünya komünizmi anlayışına bir tepki olarak, Yugoslavya’nın komünist lideri J.B. Tito tarafından geliştirilen ve komünizmi, sosyalist ülkelerin ulusal bağımsızlıklarını kazanmalarına katkıda bulunan bir ideoloji olarak gören, ulusal komünizmin teorisi ve uygulaması. bkz. Maoizm, özyönetim, sosyalizm.
  • tolerans
  • toplam sabit işgücü yanılgısı
    Bir ekonomide toplam istihdam edilecek işgücünün sabit olduğu varsayımıyla işgücü piyasasını açıklamaya çalışmanın yol açtığı ileri sürülen yanılgı. Buna göre genelde artan istihdam yeni alanlarının oluşmasına yol açar, tersine toplam istihdamın azaltılması da toplam ekonomik faaliyetleri azalttığı ve bu sebeple işgücüne olan talebi düşürdüğü için açık pozisyonlarının sayısında artış sağlamaz. Bu nedenle mevcut çalışanların aylık çalışma sürelerini kısıp veya gelen göçmen işçiliğe sınırlama getirip işsizliğin azaltılabileceği görüşü, toplam sabit işgücü varsayımına dayandığı için yanıltıcıdır. bkz. kadın işgücü katkısızlığı yanılgısı.
  • toplama hatası
  • toplayıcı parti
    İdeolojisi, her toplumsal kesimden oy almaya uygun olan, bu nedenle de mümkün olan en geniş seçmen kitlesine ulaşmak ve onların desteğini almak için her yöntem ve aracı kullanan siyasal parti. bkz. kitle partisi, kadro partisi.
  • toplu davranış
    ortak davranış. 1. Birlikte yaşamanın gereği olan kararları alma ve işlemleri yapma. 2. Kalabalık içindeki duygusal etkileşimin yoğunluğunun eleştiri ve sorgulamaya imkân tanımayacak kadar güçlü olduğu durumlarda ortaya çıkan ve bilinçli bir muhakeme yapmadan sadece içinde bulunulan topluluğun etkisiyle gerçekleşen ani, geçici ve çoğunlukla da pasif katılım gerektiren davranış türü.
  • toplu eylem
    kolektif eylem. Ortak çıkarı bulunan bir grup veya topluluğun belirli bir ortak amaca yönelik olarak örgütlü yahut örgütsüz olarak gerçekleştirdiği eylem.
  • toplu eylem paradoksu
    Mancur Olson tarafından ileri sürülen ve grubun oluşumu veya varlığını sürdürmesinin maliyetlerine katlanmadan da o grubun varlığı nedeniyle ortaya çıkan sonuçtan istifade etmenin mümkün olması halinde, bireyin çıkar gruplarına katılmasının rasyonel olmaması durumu. Örn. Sendikanın tüm işçiler için yaptığı zam pazarlığından yararlanan bir işçi veya memur, sendikaya üye olmanın külfetine katlanmak istemez. Bu paradoks, sonunda kamusal mal üretilen tüm süreçlerde bedavacılık olarak karşımıza çıkar. bkz. grup ölçeği paradoksu.
  • toplu pazarlık teorisi
    İşgücü ücret düzeyinin işçi ve işveren temsilcileri arasında yapılan toplu pazarlık sonucunda belirlendiğini, denge ücret düzeyinin ne işçilerin başlangıçta istedikleri kadar yüksek, ne de işverenin başlangıçta teklif ettiği kadar düşük, bu ikisi arasında, işverenin fedakarlık eğrisi ile sendikanın dayanma eğrisinin kesiştiği noktada belirlendiğini öne süren ücret kuramı.
  • toplu sözleşme
    İşçi temsilcisi sendikal örgüt ile işveren temsilcisi kuruluş arasında yapılan pazarlıklar sonucu oluşturulan ve ücret düzeyi, sosyal güvence ve diğer yardımlar gibi çalışma koşullarını düzenleyen yazılı anlaşma.
  • toplu tüketim
    bkz. tüketim.
  • topluluk
    bkz. cemaat.