• sosyalist feminizm
    Radikal ve Marksist feminizmin bir sentezini yapmaya çalışan ve bu çerçevede kadın sorununun ne sadece Marksist feministlerin ileri sürdüğü gibi sınıfsız bir topluma ulaşınca, ne de radikal feministlerin ileri sürdüğü gibi erkek egemenliğine son verilmesiyle ortadan kalkacağını, kadın sorununun nihai çözümü için bu ikisinin birlikte gerçekleştirilmesi gerektiğini ileri süren feminist görüş. bkz. radikal feminizm, Marksist feminizm, feminizm.
  • sosyalist yönetim
    bkz. sosyalizm.
  • sosyalizm
    Üretim araçlarının mülkiyetinin devlete ait olması, üretim ve bölüşümün toplum adına merkezi planlama yoluyla devlet tarafından organize edilmesi, özel teşebbüs ve mülkiyet hakkının olmaması yahut çok sınırlı tutulmasının öngörüldüğü toplumsal düzen. Söz konusu ilkeleri eksen alan yönetim tarzına da sosyalist yönetim denir. Yirminci yüzyılın başında Bolşevik Devrimi ve daha sonra İkinci Dünya Savaşının ardından epeyce popülarite kazanmış olan sosyalist merkezi planlama modeli, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve SSCB’nin dağılmasıyla yirminci yüzyılın sonlarında popülaritesini kaybetmiştir. bkz. sosyal demokrasi, demokrasi, kapitalizm.
  • sosyalleşme
    Toplumsallaşma. Toplumun bir parçası haline gelme. Kişinin, aile, okul, mesleki örgütler gibi içinde yer aldığı toplumsal kurumların, daha genelde yaşadığı kültürel ortamın kendisinden beklediği şekilde davranmayı ve diğer bireylerle uyum içinde yaşamayı öğrenme süreci.
  • sosyo-kültürel küreselleşme
    Kültürler arası alış-verişin hızlanması, sosyal ve kültürel sembollerin sınır ötesinde tanınır hale gelmesi, giyim kuşam, yemek ve eğlence başta olmak üzere zevkler ve renklerin birbirine daha çok benzer hale gelme süreci. bkz. küreselleşme. Kültürel açıdan hakların kaynaşması, kültürlerin birbiri içine girmesi, hem fiziksel hem de enformatik ve sanal anlamda ülkeler arasındaki duvarlar yıkılırken birbiriyle teması hızlanan kültürler arasındaki etkileşim süreci. Küreselleşme sürecinin etkisiyle yerel kültürlerin akıbetinin ne olacağı konusunda homojenleşme, kutuplaşma ve melezleşme olarak özetlenebilecek başlıca üç görüş vardır. Birincisi egemen uygarlığın kültürünün yerel kültürleri içinde eritip yok edeceğini, sonuçta ortaya tek boyutlu homojen bir kültürün çıkacağını öne sürmektedir. İkincisi Huntington'un uygarlıklar çatışmasına gönderme yapmakta ve küreselleşme süreci sonucunda farklı kültürlerin birbirine düşman kesildiği bir kutuplaşmaya gidileceğini ileri sürmektedir. Sonuncu görüş ise küreselleşmenin farklı kültürlerden çeşitli unsurları bir araya getiren, tek başına hiçbir devlete veya uygarlığa ait olmayıp çeşitli uygarlıkların katkılarıyla ortaya çıkmış melez bir kültüre kapı aralayacağını öngörmektedir.
  • sosyobiyoloji
    Toplumsal olgu ve ilişkileri biyolojinin ilke, bulgu ve verileriyle ilişkilendirerek açıklamaya çalışan disiplin.
  • sosyoekonomik düzey
    (socioeconomic status (SES)) Sosyal araştırmalarda tutum ve davranış farklılıklarının sınıfsal özellik taşıyıp taşımadığını görmek için bireylerin, ağırlıklı olarak eğitim, gelir ve meslek durumlarından oluşan bileşenlere göre gruplanma ölçüsü.
  • sosyokrasi
    Sosyal bilimlerin sağladığı veri ve ürettiği bilgileri düzenli ve sistemli olarak kullanan, o bilgi ve verilere göre karar alan yönetim.
  • sosyoloji
    Toplumbilim. Toplumsal gruplar, kurumlar ve örgütler ile bireyler arasındaki ilişkileri, toplu eylem, toplu direniş gibi topluluk ve birey davranışlarını, değişik düzeylerde bütün toplumsal etkileşim biçimlerini belirli bir yöntem dahilinde inceleyen disiplin. Toplumsal davranışları, kitlesel hareketleri ve toplumsal değişimin yasaları araştırıp inceleyen sosyal bilim dalı.
  • sosyolojik hareket
    bkz. hareket.
  • şovenizm
    Milliyetperestlik. Napolyon’un hayranı bir asker olan N. Chauvin’in adından esinlenerek üretilen ve ırk veya vatanına aşırı bağlılık, ya da yabancılara olan düşmanlıktan kaynaklanan, başkalarına hayat hakkı tanımayan, abartılı vatanseverlik duygusunun biçimlendirdiği milliyetçilik faaliyetlerini ifade etmek üzere kullanılan terim.
  • soy
    Anne veya baba yoluyla gelen, aynı ataya sahip insanlar arasındaki yakınlık ilişkisi.
  • soykırım
    Jenosid. Toplu katliam. Savaş veya barış zamanlarında belirli bir ırk veya milliyete mensup bireyleri, etnik ya da dinî bir grubun üyelerini öldürmeye, onlara zihinsel ya da bedensel açıdan zarar vermeye, nesillerini devam ettirmelerine engel olacak birtakım tedbirler almaya, daha aşırı düzeyde, onları toptan yok etmeye yönelik eylemlerin tümü. bkz. holokost, kültürel soykırım.
  • söylem
    Diskur. 1. Geniş anlamı ile iktidar ilişkileri ile beraber geliştirilen ve kendi içinde mantıksal tutarlılığı olan bir düşüncenin, yazılı veya sözlü olarak anlatımı. (M. Foucault) 2. Kişilerin içinde anlam ürettikleri veya anlamı kurdukları tarihsel, kurumsal ve sosyal olarak oluşan önermeler, kategoriler, terimler ve inançlardan oluşan belirli bir yapı. bkz. paradigma, sorunsal, kavramsal.
  • söylem çözümlemesi
    Bir söylemin içine saklı biçimde bulunan ideolojik, hiyerarşik ve etik unsurların ortaya çıkarılması ve bu şekilde söylemin temel unsurlarının belirginleştirilmesi amacına yönelik bir sosyal araştırma yöntemi. bkz. söylem, anlatı, meta-anlatı, yapıçözüm.
  • söylence
    bkz. mit.
  • soylu yönetimi
  • soyut
    Mücerret. Doğrudan algıya konu olmayan; nesnelerin özelliklerinin nesnelerden ayrı düşünülmesiyle elde edilen; düşünce ürünü olan; elle tutulup gözle görülebilir durumda olmayan, duyumsanamayan. bkz. somut.
  • soyutlama
    1. Somut varlıklarını değil, belirli özelliklerini dikkate alarak nesneleri zihinde yeniden üretme. 2. Olay ve ilişkileri ait oldukları zaman ve mekândan, içinde yer aldıkları tarihsel-sosyal koşullardan ayrı düşünme.
  • söz
    Biçimlendirilmiş ses. Kelam.