• bağımlılık ihtiyacı
    Danışma, nasihat alma veya duygusal destek temin etmek için, bireyin çevresindeki kişilere dayanma ihtiyacı.
  • bağımlılık kültürü
    Bireylerin hayatlarını devam ettirebilmek için ihtiyaç duydukları asgari şeylerde bile kendi gayret ve çabalarının değil, başkalarının desteğinin zorunlu olduğunu hissettiren inanç ve değerler. bkz. fakirlik kültürü.
  • bağımlılık kuramları
    Dünya ekonomisini tek tek ülkelerin üstünde bir global sistem olarak ele alan, azgelişmiş ülkeleri kapitalist dünya sistemimin gelişmesi sürecinde aldıkları roller çerçevesinde inceleyen ve bu ülkelerin sistemle ilişkilerini bağımlılık ilişkisi içinde açıklayan kuramlar.
  • bağımlılık oranı
    Bir toplumdaki çocuk, çalışma özelliğinden yoksun hasta ve özürlüler ile emeklilerin toplamından oluşan bağımlı nüfusun çalışan nüfusa oranı. Bu oran, çalışan bir kişinin ürettiğinin ortalama olarak kaç kişi tarafından tüketildiğini gösterir. Bağımlılık oranının artması, çalışanların yükünün arttığı anlamına gelir.
  • bağımsız değişken
  • bağımsızlık
    Birey, kurum, toplumsal kesim veya ulus ölçeğinde, sahip olduğu iktidarın gerektirdiği kararları kendisinin alabilmesini mümkün kılacak biçimde, başka güçlerin denetiminden kurtulma. Başkalarına bağımlı olmama hali. bkz. bağımlılık.
  • bağıntı
  • bağış
    1. Dini, ahlaki veya sosyal gerekçelerle ekonomik bir getiri beklemeksizin bireylere veya yardım amaçlı kuruluşlara verilen ayni veya mali yardımlar. 2. Tasadduk. İslâmî terminolojide, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla meşru yollarla elde edilmiş helal kazancın bir bölümünün ihtiyaç sahiplerine dağıtılması.
  • bağışıklık kazandırma
    Gerek toplumsal, gerek ruhsal ve gerekse zihinsel düzeyde, kişilerin değer, tutum veya anlayışlarına daha az ters düşen bilgi veya durumlarla yüzleştirilmek suretiyle, kendilerine ters düşen durumlara karşı daha iyi donatılarak düşünce, tutum veya anlayışlarının güçlendirilmesi, değişmeye karşı dirençlerinin artırılması.
  • bağlam
    1. Bir kelime, ifade veya görüngünün anlamını belirlemede katkısı olan koşulların tümü. 2. Bir olay ya da ifadenin anlamını oluşturan ve içerimini belirleyen olgusal, kavramsal veya dizgesel çerçeve. bkz. olgu bağlamı, sosyal bağlam.
  • bağlamcılık
    Kelime, cümle veya kurumların, içinde yer aldıkları düzlemdeki diğer unsurlarla olan ilişkilerine bakılmaksızın, yalın olarak bir anlam ifade etmeyeceklerini ile süren yaklaşım.
  • bağlantısızlık
    Bir devletin askeri veya siyasi güçlerinin büyük devletler tarafından kendi amaçları doğrultusunda kullanılmasını reddeden dış politika stratejisi.
  • bağlantısızlık hareketi
    1950’li yılların sonuna doğru Birleşmiş Milletlerdeki üye sayı dengesinin Üçüncü Dünya’ya doğru kayması ve Güney-Sovyetler Birliği ilişkilerinin bozulması sonucu ortaya çıkan ortamda gelişen; Kuzey’in Güney’e müdahalesini eleştiren, dünya politikasının NATO ve Varşova Paktı tarafından belirlenmesini protesto eden, ideolojik ve politik rekabetin doğurduğu kutuplaşmaya karşı çıkan ve barış içinde bir arada yaşama kuralına uygun bağımsız bir dış politika, bağımsızlık hareketlerinin desteklenmesi, hiçbir askeri ittifaka üye olmamak ve kendi topraklarında yabancı bir askeri gücün bulunmasına izin vermemek gibi ilkeler etrafında Hindistan’ın önderliğinde bir araya gelen devletlerin oluşturduğu uluslararası hareket.
  • bağlılık ihtiyacı
  • bağnazlık
    bkz. fanatizm.
  • bahçeci toplum
    Geçimlerini ağırlıklı olarak bir veya birkaç yenilebilen bitkiyi, âlet veya hayvan gücü kullanmadan yetiştirme yoluyla sağlayan toplum.
  • bahçecilik
    Avcı ve toplayıcılık sonrasında gelişen ve bitkilerin ehilleştirilmesine ve sabit bir alanın ekilip dikilmesine dayalı tarımsal üretim türü.
  • bandwagon etkisi
    Topluluğa, gruba veya çevreye uyma amacıyla oluşan talep. Bir mal veya hizmetin başkalarına benzeme, kitleye uyma amacıyla talep edilmesi. Örn. Moda. bkz. fonksiyonel talep, snob etkisi, Veblen etkisi, gösteriş tüketimi, spekülatif talep, irrasyonel talep.
  • banka
    1. Temel işlevi para ticareti, belirli bir komisyon karşılığında para alıp-satmak olan, ekonomik sistemin düzenli işleyebilmesi için ihtiyaç duyulan sermaye akımının sağlanmasında önemli rol oynayan, finans sektörünün motoru niteliğindeki işletme. 2. Tasarruf sahiplerinin tasarruflarını mevduat olarak belirli faizlerle toplayıp, yine belirli faizlerle işadamlarına veya ihtiyaç sahiplerine aktaran, böylelikle tasarrufların yatırıma dönüşmesi sürecinde aracılık yapan; bunun yanı sıra havale yapmak, senet kırmak, senet tahsili yapmak, çek vermek, ticaret finansmanına yönelik hizmetler sunmak vb. ticari ve ekonomik yaşamın kolaylaştırılmasına yönelik çeşitli faaliyetler yürüten finansal hizmet kurumları.
  • banker
    1. Bankacı, bankacılıkla meşgul olan kişi. 2. Para, kredi, hisse senedi, tahvilat, kıymetli evrak ve benzeri menkul değerler alım-satımı ile uğraşan, tasarruf sahiplerinin tasarruflarını faiz karşılığı işleten kişi.