• somut
    Müşahhas. Belirli bir zaman ve mekân koordinatında insanın algı alanına giren, elle tutulabilir, gözle görülebilir nitelikte, duyu organlarıyla doğrudan algılanabilen, duyumsanabilen. bkz. soyut.
  • son başvuru mercii
  • sonradan bilgilendirme
    Araştırmacının katılımcı deneklere araştırmanın gerçek amacını araştırma tamamlandıktan sonra açıklaması.
  • sonsal
  • sonsal bilgi
  • sonuç
    Vargı. Bakiye. 1. Araştırma ve inceleme sonunda ulaşılan bulgu. 2. Tecrübe veya akıl yürütmeyle erişilen menzil, alınan ders, edinilen kanaat. 3. Mantıksal akıl yürütme sürecinde öncüllerden çıkarılan ve doğruluğu öncüllerin doğruluğuyla kayıtlı olan önerme.
  • sonuç eşitliği
    bkz. eşitlik.
  • soru
    1. Cevap veya karşılık bekleyen ifade. 2. Sual. Bir merakın giderilmesi, bir ihtiyacın karşılanması ya da bir soruna çözüm bulunmasına yönelik olarak cevap alınmak üzere muhatabına yöneltilen yazılı veya sözlü ifade.
  • sorun
    Problem. Mesele. 1. Çözümlenmesi, içinden çıkılması zor . 2. Bir sistemde yahut kişinin iç dünyasında gerginlik yaratan, giderilmedikçe sistemin işleyişini zorlaştıran veya çalışmaz hale getiren, kişiyi huzursuz eden arıza, düzensizlik. 3. Araştırma, irdeleme, düşünme ve bir sonuca bağlamayı gerektiren durum. Tartışmaya açık, ya da tartışılan, gözden geçirilen bir konu.
  • sorunsal
    1. İçinde yer alan her kavramın, sistemin çözmeyi amaçladığı örtük ve açık sorularla ilişki ve konumlarına göre anlam ve değer kazandığı sorular sistemi. 2. Çok boyutlu bir sorunun çözülmesine ilişkin mantıksal bir kurgu içinde birbirleriyle anlamlı bir bütünlük oluşturan sorular yumağı. 3. Vektörleri özel sorulardan oluşan genel sorun matrisi.
  • sosyal adalet
    1. Değişik toplum kesimleri arasında gelir dağılımı, yaşam standardı, refah düzeyi vb. gibi ölçütler açısından belirli bir dengenin sağlanmış olması; kamplaşmalara yol açabilecek gelişme farklılıklarının, uçurumların ortadan kaldırılmış olması durumu. 2. Din, dil, ırk ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın insanlara yeteneklerini değerlendirebilecekleri eğitim ve çalışma imkânlarının sağlanması, onlara istedikleri yerde yaşama fırsatının tanınması ve çalışmaları karşılığında hak ettikleri ücretin verilmesi.
  • sosyal bağlam
    Bir sosyal olgu veya ilişkiyi ortaya çıkaran, çevreleyen ya da biçimlendiren değer ve koşullar. bkz. bağlam, olgu bağlamı.
  • sosyal bilim
    1. İnsanı ve toplumu anlamaya ve açıklamaya çalışan, ağırlıklı olarak insan-insan, insan-toplum ve insan-eşya ilişkilerinin sistemli bir biçimde incelenmesini amaçlayan, bilimsel yönteme uygun olarak üretilmiş düzenli bilgiler. 2. Sosyal gerçekliğin anlaşılması, yorumlanması ve örgütlenmesine yönelik olarak üretilen her türlü sistematik beşeri bilgi. 3. İktisat, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi.. gibi ilk dönemlerde felsefe içinde yer alan, ancak Aydınlanma çağıyla birlikte her biri felsefeden ayrılarak özerk hale gelen ve sosyal gerçekliğin değişik boyutları ile ilgilenen disiplinlerden her biri.
  • sosyal çevre
    bkz. çevre.
  • sosyal Darwinizm
    Canlıların evrimi ile toplumsal gelişim süreçleri arasında paralellik kurarak, C. Darwin’in evrim kuramı yardımıyla, toplumsal gelişim sürecini açıklamaya çalışan yaklaşım. Buna göre, doğada olduğu gibi toplumlarda da kıyasıya bir var olma mücadelesi vardır. Evrimsel bir seyir izleyen bu toplumsal mücadele sürecinde doğal ayıklanma yoluyla güçlüler hayatta kalır, zayıflar ve sisteme uyum sağlayamayanlar ise yok olurlar. bkz. evrim. 2. Darwin'in evrimci görüşlerini toplumsal hayata uygulayan, laissez-faire kapitalizmini "kaotik bir ormanda kıran kırana hayatta kalma mücadelesi" olarak nitelendiren, acizlerin yoksulluğunu ve aylakların açlık çekmesini doğa yasalarının bir gereği olarak gören anlayış. Serbest rekabetin değerine ve var olmak için ekonomik mücadelenin erdemine inanan, hayatta kalmak çabasını gelişmenin motoru olarak gören ve "en iyinin hayatta kalması"nı esas kabul eden görüş. Laissez-faire'in evrimci ilkelerle uyumlu olan tek uygun politika olduğunu, toplumun doğal yasalarla çatışmaması gerektiğini, en zayıf üyelerin altta kalmalarının normal olduğunu, böylece daha az zeki ve daha az çalışkan olanların ayıklanmasıyla toplumun iyileşeceğini ileri süren bakış açısı. (H.Spencer, W.G Summer)
  • sosyal değişim
    Zaman içinde toplumsal kurum ve kuralların hem nitelik hem de nicelik yönünden geçirdiği değişim.
  • sosyal demokrasi
    1. Emekçi kesim ile burjuvazi arasında bir yapısal çatışmanın varlığını kabul etmekle beraber çözümün, taraflardan birinin şiddet kullanılarak ortadan kaldırılmasıyla veya devrim ile değil, demokratik yollarla, alt gelir gruplarının üretimin bölüşümünden daha çok pay alması, sosyal adaletin ve barışının tam olarak sağlanmasıyla mümkün olabileceğini savunan yaklaşım. 2. İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa ve İskandinav ülkelerinde gelişmeye başlayan uzlaşma taraftarı, sosyalizme kanlı bir devrimle değil, demokratik mücadele ile ulaşılmasını öngören, bu çerçevede sosyalizmle demokrasiyi uzlaştırmaya çalışan, emeğiyle geçinen toplum kesimlerinin menfaatlerinin korunması ve üretimi artırmak kadar hakça bölüşümün de sağlanmasını temel alan sosyal hareket. Gelecekteki bir devrim uğruna her şeyini vermektense, mevcut şartları daha iyileştirmeyi amaçlayan ılımlı sosyalizm. bkz. demokrasi, sosyalizm.
  • sosyal denetim
    bkz. denetim.
  • sosyal deney
    İnsan davranışlarının sebeplerini anlamak için oluşturulan yapay ortamlarda bireylerin nasıl davrandığını gözlemlemek. bkz. deney.
  • sosyal devlet
    Devlete, ekonomik ve sosyal alanlarda planlama, düzenleme ve gerektiğinde piyasaya aktif müdahale işlevi yükleyen, bu çerçevede bireylere sosyal güvenlik ve adalet sağlayıcı politikaların geliştirildiği refah devleti modeli.