• özel
    Bireye, aileye veya dar bir gruba ait olan. bkz. kamusal.
  • özel alan
    Sadece bir aileyi veya bir bireyi ilgilendiren,ortak bir düzenleme yapmayı gerektirecek düzeyde diğer insanları veya insan topluluklarını ilgilendirmeyen davranış, faaliyet veya düşünce. bkz. kamusal alan
  • özel çekme hakkı
    SDR. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) para birimi niteliğindeki parasal büyüklük. Ülkelerin dış ödemelerde karşılaştıkları dengesizlikleri gidermelerine yardımcı olmak üzere IMF tarafından çıkarılan ve uluslararası rezervler işlevi gören Özel Çekme Hakkının değeri, dört sağlam paradan (ABD Doları, Japon Yeni, Euro ve İngiliz Sterlini) oluşan bir sepetin ağırlıklı ortalaması olarak hesaplanmaktadır.
  • özel mal
    Maliyeti, tüketen veya kullanan kişilere tam olarak yansıtılabilen mal veya hizmet. Kamusal malların aksine rakipsizlik, bölünemezlik, dışlanamazlık özelliği ve bedavacılık sorununun söz konusu olmadığı, piyasanın rahatça üretebileceği mallar ve hizmetler. bkz. kamusal mal.
  • özel mülkiyet
    Mülkiyetin kamu otoritesine, devlete ya da başka bir tüzel kişiliğe değil, bizzat özel kişilere ya da gerçek şahıslara ait olması. Bireylere menkul yahut gayrimenkul, sahip oldukları nesneler üzerinde mutlak kullanım, yararlanım ve tüketim hakkı tanıyan mülkiyet biçimi. Özel mülkiyet serbest piyasa ekonomisinin en temel kurumlarından biridir. bkz. mülkiyet.
  • özel sektör
    Devlet veya kamusal otoritenin dışında kişilerin üretim, tüketim ve mübadele faaliyetleri. bkz. kamu sektörü.
  • özeleştiri
    Otokritik. 1. Kendi kendini eleştirme. 2. Kişinin, düşüncelerini, eylemlerini ve çevresiyle kurduğu ilişkiler düzenini belirli ölçütlere göre değerlendirip sorgulaması; hatalarını açıklıkla ifade etmesi.
  • özelleştirme
    Kamu kesiminin finansman ihtiyacının karşılanması, hazineye gelir sağlanması, sermaye piyasasının geliştirilmesi, verimliliğin arttırılması, serbest piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi ve daha genelde kamu sektörünün küçültülerek devletin ekonomideki ağırlığının azaltılması gibi amaçlarla mülkiyeti kamuya ait ekonomik kuruluşların halka arz, blok satış vb. çeşitli yollarla özel kişi veya kuruluşlara devredilmesi.
  • özendirici
  • özerk teknoloji
    Her eşyanın kendine özgü bir teknoloji ve işletim sistemine sahip olduğu ölçüde diğer eşyalardan bağımsızlaşması.
  • özerklik
    Otonomi. 1. Yönetim bakımından dış baskı ve denetimden bağımsız olma. 2. Bir bireyin sosyal baskıların etkisi altında kalmadan, değer yargılarını ve davranış normlarını seçebilmesi.
  • özet
    1. Bir bilimsel çalışmanın amacı ve bulgularının kısaca ifade edildiği, belirli sayıda kelimeyi aşmayan kısa metin. Buna son zamanlarda abstract karşılığı olarak öz de denmeye başlanmıştır. 2. Bir olay, olgu, araştırma ya da belgenin önemli kısımlarının kısaca ifadesi; akılda kalması arzu edilen kısmı; kısaltılmış hali.
  • özgecilik
    bkz. diğerkamlık.
  • özgür irade
    Bir tehdit, baskı veya zorlama olmadan ortaya çıkan yapma veya yapmama isteği. Kişinin başkalarının telkin ve yönlendirmesinden bağımsız olarak karar verebilme ve eylemde bulunabilme gücü. bkz. irade.
  • özgürlüğün asimetrisi
    Özgürlük yanlısı birinin, özgürlük karşıtı birine, 'özgürlük karşıtı olma özgürlüğü' tanırken, özgürlük karşıtı birinin özgürlük yanlısına, 'özgürlük yanlısı olma özgürlüğü' tanımak istememesi.
  • özgürlük
    Hürriyet. Başkasına zarar vermeden istediğini yapabilme imkânı. İnsanın neyi yapmak isteyip, neyi yapmak istemediğine kendi iradesiyle karar vermesi ve kararının gereklerini yerine getirirken başkaları tarafından engellenmemesi. Özgürlük çok boyutlu, insanların ve toplumların hayatını anlamlı kılan temel değerlerden biri olup, çeşitli düzeylerde ayrı ayrı tanımlanabilir. Bu çerçevede, hiçbir kısıtlama, sınırlama veya yasaklama ile kayıtlı olmama, her istediğini elde etme ve her şeye güç yetirebilmeye mutlak özgürlük; belirli sınırlar içersinde istenen şeyin yapılabilmesine göreli özgürlük; bireylerin serbestçe düşünme olanaklarının varlığına düşünce özgürlüğü; düşündüklerini serbestçe ifade edebilmelerine ifade özgürlüğü; bir yerden başka bir yere bir otoriteden izin almadan gidebilmelerine seyahat özgürlüğü; düşünce ve inançlarını gerçekleştirmek üzere dernek, vakıf, siyasal parti vb. kurabilmelerine örgütlenme özgürlüğü; basın yayın organlarının sansür ve baskıdan uzak yayın yapabilmelerine de basın özgürlüğü denir. Belirtilen bu özgürlükler insan haklarına dayalı çoğulcu demokrasinin gereği sayılmaktadır. Felsefi anlamda özgürlük kavramının paradoksal bir içeriği vardır. Bir yanda, kişinin isteklerini yerine getirmesi durumunda kendi egosunun güdümünde olmasının getirdiği bağımlılık, öte yanda da yapılmak istenen şeyin, eğitim kurumları, kitle iletişim araçları veya sosyal baskıların dolayımından geçmesi nedeniyle başkalarının istekleriyle olan ilişkisi dikkate alındığında, hangi durumlarda insanın daha özgür olduğunun belirlenmesi oldukça zordur. Bu nedenle özgürlük kavramının içeriği, neye bağımlı olmanın veya ne ile kayıtlı kalmanın meşru olduğuna dair önyargılarla doldurulmaktadır. Bu yüzden, en genel anlamıyla özgürlük, hangi kurallara bağlı kalındığının bilincinde olmak, kaçınılmaz zorunlulukların farkına varmak, başkalarına zarar vermemek koşuluyla istediğini yapabilmek olarak tanımlanabilir.
  • özgürlükçü babacanlık
    Gerek kamu gerekse özel sektörün, bireyleri bir seçeneğe zorlamadan, yani tercih imkânlarını kısıtlamayıp tersine artırarak, onlara durumlarını iyileştirecek tercihler yapmaya dönük bir seçenekler dizisi sunması.
  • özkaynaklar
    bkz. pasifler.
  • özne
    Subje. Subje. Kendisi bilgi nesnesi olmayan, ama bilgi sürecinin yönlendirici ve temel aktörü durumundaki varlık, ben, insan. bkz. nesne.
  • öznel
    Subjektif. Özne ile kayıtlı ve sınırlı olan, öznenin değer, yorum ve sınırlılıklarını yansıtan, genel ve bağlayıcı olmayan. bkz. nesnel.