• olumsuz yaptırım
  • olumsuzlama
    Yadsıma. Değilleme. Bir mantıksal ifadede özneyi niteleyen yüklem ile özne arasındaki ilişkinin olumsuz olması. bkz. olumlama.
  • oluşumculuk
    Bütüncülük. İndirgemeci yaklaşımlara karşı ileri sürülen ve karmaşık sistemlerin, onları oluşturan daha basit sistemlerde olmayan özellikler taşıyabileceğini, bu yüzden her zaman bütünün onu oluşturan parçalara indirgenemeyeceğini, onların özelliklerine dayalı olarak tahmin edilemeyebileceğini ileri süren yaklaşım. Örn. Canlı hücreler, onları oluşturan atom ve moleküllerde olmayan özellikler taşırlar. Aynı şekilde beynin düşünme özelliği, onu oluşturan sinirlerde yoktur; bilinç ve irade, onları oluşturan bilgi, malûmat, hissiyat gibi alt bileşenlerde bulunmayan özellikler gösterir.
  • ombudsman
    Kamu denetçisi. İskandinav ülkelerinde yaygın olan, doğrudan yasama organından güç alıp en yüksek devlet memurundan yüksek yargıçlara kadar, yasama, yürütme ve yargı alanlarında faaliyet yürüten bütün kamu personelini denetleme ve konuyla ilgili parlamentoya bilgi sunmakla görevli bir denetim kurumu.
  • ömür
    Yaşam. Bir canlının doğumu ile ölümü arasındaki süre.
  • ömür beklentisi
    Yaşam beklentisi. Bir toplumda belirli bir yaş grubunun ortalama ömür süresi ile yaşadığı an arasındaki pozitif fark.Yeni doğan bir kız veya erkek çocuğun, ülke ortalamalarına göre kaç yıl yaşayacağının beklendiğine ilişkin tahminlere de doğuşta yaşam beklentisi denir.
  • onama yanlılığı
    İnsanların, inançlarını destekleyen kanıt ve yorumları seçerek onlara daha fazla önem ve öncelik verme; buna karşılık inançlarına aykırı delilleri ise göz ardı etme veya yok sayma eğilimleri sonucu ortaya çıkan yanlılık. bkz. deneyci yanlılığı, yanlılık.
  • önbilinç
    Bilinç alanında bulunmamakla beraber, istendiği an bilince çıkarılabilecek düşünce veya anıların toplandığı alan.
  • öncü göstergeler
    Bir ekonominin genişleme veya daralmasının işaretini önceden veren göstergeler. bkz. gösterge.
  • öncü küreselleşme
    İçinde yaşadığımız yüzyıldan önceki dönemlerde ortaya çıkan ve bütün insanlığı kapsamayı ve küresel özellik kazanmayı başaramayan evrenselcilik iddiaları. bkz. küreselleşme.
  • öncül
    1. Bir akıl yürütme sürecinde öznenin dayandığı temel önermelerden her biri. 2. Bir çıkarsamaya dayanarak oluşturulan cümle, ifade veya önerme. 3. Yeni bir argüman ileri sürebilmek için önceden belirtilen, varsayılan, yeni ileri sürülecek argümana dayanak teşkil eden önerme.
  • öndeyi
    1. Var olan bilinçsel genelleme ve yasalardan hareketle, gelecekte meydana gelecek ilişki, olay ve olguların biçim veya niteliklerine ilişkin şimdiden yapılan çıkarsama. 2. Kimi süreçlerin geçmişte izlediği seyre bakarak, gelecekte izleyeceği seyre ilişkin olarak yapılan kesin tahmin veya öngörü.
  • öneğilim
    İstidat. İnsanda yaradılıştan var olan ve eğitim-öğretimle geliştirilen eğilim veya yetenek.
  • önerme
    1. Mantıksal olarak bir konuda, doğru veya yanlış olarak nitelenebilen bir yargı içeren, bir durumu, özelliği veya niteliği onaylayan yahut yadsıyan cümle. 2. Özne, yüklem ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi gösteren bağlaçtan oluşan basit cümle.
  • öngörü
    Feraset. Belirli varsayımlardan mantıksal bir sonuç çıkararak değil, sağduyu veya sevgiyle olabilecek şeyler konusunda önceden kestirimde bulunma.
  • önkabul
    Akıl yürütme ve çıkarım sürecinde, bütün çıkarım sonuçlarının dayandırıldığı, doğru veya yanlışlıkları tartışılabilir temel önermelerden her biri.
  • önkanıt
    bkz. aksiyom.
  • önseçim
    Siyasal partilerin, milletvekili adaylarını merkezi kararlarla değil, kayıtlı üyelerinin oylarıyla belirlemek için yaptıkları seçim.
  • önsel
    bkz. a priori.
  • önsezi
    Basiret. Mantıksal akıl yürütme yoluyla değil, sezgisel olarak gelecekte olabilecekleri önceden görebilme yeteneği.