• olgu bağlamı
    Bir olgunun kendini hazırlayan, çevreleyen yahut biçimlendiren şartlarla ve diğer olgularla birlikte oluşturduğu bütünlük içindeki yeri; olgunun başka olgulara göre konumunu belirleyen çerçeve.
  • olguculuk
  • olgusal geçerlilik
    Bilgi üretim sürecinde gözlemlerin, gözlenmesi gerekenleri yeterli biçimde kapsaması.
  • olgusal gerçeklik
    1. Fiilileşmiş gerçeklik. İnsanın algı alanına girebilecek hale gelmiş gerçeklik. Fiziksel-maddi gerçeklik bütününün, potansiyel olmaktan çıkmış ve fiiliyat düzlemine yansımış, olgusallık kazanmış bölümü. 2. Gözlemlenebilen ve deneyime konu olan varlıkları içeren gerçeklik kategorisinin, gerçekleşmiş şeyleri kapsayan kısmı. Örn. Toplumsal huzursuzluk, mevcut yapıda bir değişikliğe neden olmadığı sürece bir potansiyel gerçeklik iken, seçim, anarşi, devrim gibi değişik yollarla sosyal ve siyasal yapıda bazı değişikliklere neden olarak olgusal gerçekliğe dönüşür. bkz. gerçeklik.
  • oligarşi
    1. Geniş halk kitlelerinin, küçük bir azınlığın yahut belirli bir sınıfın egemenliği ve denetimi altında tutulduğu yönetim şekli. 2. İktidarın, zenginlik, askeri güç veya sosyal statü gibi ortak bir paydası olan küçük, ancak nüfuzlu bir azınlığın tekelinde bulunduğu yönetim biçimi. 3. İktidar gücünün küçük bir grup tarafından kullanıldığı yönetim biçimi. Küçük grubun niteliğine göre oligarşik yönetim farklı adlar alır. Ayrıcalıklı bir soylular sınıfının yönetimine aristokrasi; eğitilmiş yetenekli bir grubun ya da ahlâken üstün olduğu varsayılan bir ekibin yönetimine meritokrasi; zengin bir grubun yönetimine plütokrasi; askeri elitlerin yönetimine cunta yönetimi; askerlerin perde arkasından karar alma sistemini kontrol ettikleri ve temel kararlarda belirleyici oldukları sisteme askeri vesayet sistemi; teknik konularda uzman bir grubun yönetimine de teknokrasi denir. bkz. Liyakat sistemi.
  • oligarşinin tunç kanunu
    Tamamen demokratik olduğunu savunan kurumlar ve yönetim birimlerinin de sonunda küçük bir azınlığın kontrolüne geçtiği; yönetimin olduğu her yerde değişen biçimlerde oligarşik bir yapının oluşma eğilimini ileri süren kural. Buna göre, demokratik kitle örgütleri büyüdüğü; bu örgütlerin doğru ve hızlı kararlar almaları için uzmanlık bilgisine ihtiyaç olduğu ve örgüt içinde başkan olarak seçilmenin ayrıcalıklı bir yeri olmaya devam ettiği sürece, örgütü oluşturan bireyler bütün bu sorunların üstesinden gelmesi için liderliği kutsamaya başlayacak ve nihayetinde yönetim küçük bir azınlığın, yani oligarşinin, eline geçecektir.
  • oligopol
    Bir malın çok sayıda alıcısı karşısında sınırlı sayıda satıcısının bulunduğu; arzın az sayıda firma tarafından kontrol edildiği ve firmaların karar alma süreçlerinin birbirine bağımlı olduğu piyasa türü. bkz. tekel, düopol, düopson, oligopson.
  • oligopson
    Çok sayıda satıcıya karşılık sınırlı sayıda alıcının bulunduğu, dolayısıyla her alıcının satın alacağı miktar ve satıcıya ödeyeceği fiyatın, rakip alıcıların miktar ve fiyatlarını etkileyebileceği piyasa türü. bkz. tekel, düopol, oligopol, düopson.
  • olmayana ergi metodu
    Abese irca. Saçmaya indirgeme. 1. Bir önermenin doğruluğunun, çelişiğinin değillenmesiyle kanıtlanması. 2. Mantıksal olarak, tersinin mümkün olmadığını göstermek suretiyle kanıtlama yöntemi. Örn. “Kayıtsızlık eğrileri kesişmezler” önermesinin, kesişirlerse "aynı kesişim noktasının birbirinden farklı iki fayda düzeyini temsil etmesi" gibi bir çelişkinin ortaya çıkacağını, bunun matematiksel olarak imkansızlığını göstererek ispatlama.
  • olumlama
    Evetleme. Bir mantıksal ifadede özneyi niteleyen yüklemin olumlu olması. Örn. Bazı insanlar cesurdur, cümlesinde yüklem, “bazı insanlar” öznesini cesur olma bakımından olumlamakta, aynı anlama gelen, bazı insanlar cesur değildir, cümlesinde ise özneyi olumsuzlamaktadır. bkz. olumsuzlama.
  • olumlayıcı eylem
    Çalışma hayatında, eğitim kurumlarında ve siyasal organizasyonlarda kadınların veya ırk, etnik köken, dini inanç, dil farklılığı gibi nedenlerle azınlık konumunda olan kişi veya grupların durumlarını iyileştirmeye yönelik faaliyetler.
  • olumlayıcı eylem planı
    Daha çok çalışma hayatında gözlenen ayırımcılığa son verme planı. Bu plan sadece geçmişte yapılan ırk, etnik köken, cinsiyet vb. ayırımcılığının sona erdirilmesi ile yetinmeyerek, geçmişte yapılan ayırımcılıkların bugünkü etkilerini de ortadan kaldırmak için çaba gösteren örgütsel düzenlemeleri içermektedir.
  • olumlu dinsel ayrımcılık
  • olumlu dışsallık
    Bir olay, olgu ya da sürecin doğal akışı içinde kendi dışındaki düzenekler üzerinde arzu edilen veya yararlı etkiler doğurması. Örn. Birisinin bahçesini ilaçlamasından komşu bahçelerin de yararlanması; birinin bahçesinin çiçeklerinden arıcılık yapan komşusunun da yararlanması. bkz. olumsuz dışsallık, üretimde dışsallık, tüketimde dışsallık, dışsal ekonomiler, sosyal fayda.
  • olumlu etnik ayrımcılık
  • olumlu işlev
    bkz. işlev.
  • olumlu yanılgılar
    Gerçekçi olmayan iyimserlik, ortalamadan üstünlük yanılgısı ve denetim yanılgısı gibi gerçeklikle uyuşmayan ama kişiye yararı dokunan yanılgılar. bkz. iyimserlik, gerçekçi olmayan iyimserlik, ortalamadan üstünlük yanılgısı ve denetim yanılgısı.
  • olumsuz dinsel ayrımcılık
  • olumsuz dışsallık
    Bir olay, olgu ya da sürecin doğal akışı içinde kendi dışındaki düzenekler üzerinde istenmeyen ya da zararlı etkiler meydana getirmesi. Örn. Bir fabrikanın denize bıraktığı kirli atıklardan balıkçıların zarar görmesi. bkz. dışsallık, olumlu dışsallık.
  • olumsuz etnik ayrımcılık