• mutlak çoğunluk
    Salt çoğunluk. Bir oylamada veya sayımda toplam nüfusun yarısından bir fazlasının oluşturduğu çoğunluk. bkz. nispi çoğunluk.
  • mutlak fiyat
    Bir mal veya hizmetin parasal birimlerle ölçülen değeri. bkz. göreli fiyat.
  • mutlak gerçeklik
    Gerçekliği kendisinden kaynaklanan; gelmiş-gelecek, olmuş-olacak veya idrak edilebilen-edilemeyen her şeyi kuşatan gerçeklik. Sınırlı zaman ve mekan kategorileri içinde ve beşeri ifade tarzıyla betimlenebilmesi mümkün olmayan, doğrudan evrenin Yaratıcısına karşılık gelen gerçeklik kategorisi.
  • mutlak mesafe
    İki ayrı yer veya nokta arasında metre veya diğer mesafe ölçü birimleriyle ölçülen uzaklık. bkz. göreli mesafe.
  • mutlak mülkiyet
    Bir şeye mutlak olarak sahip olma; başkalarıyla paylaşmanın, ya da hissedarlık durumunun olmaması; bütün kullanım ve tasarruf hakkıyla nesnenin bir özel veya tüzel kişiye ait olması.
  • mutlak özgürlük
  • mutlak üstünlükler teorisi
    Uluslararası serbest ticaretin, ticarete katılan her ülke için yararlı olacağını, ülkelerdeki mutlak maliyetlerin farklılığına dayandırarak açıklayan kuram. Modern iktisadın kurucusu ve Klasik okulun öncüsü kabul edilen A. Smith tarafından geliştirilen kurama göre, dış ticaret, malların üretim maliyetinin farklılığından doğar. Bu nedenle, eğer bir ülke ucuz maliyetle üretebildiği mallarda uzmanlaşarak bu malları ihraç eder, karşılığında başka ülkelerde daha ucuza üretilen malları ithal ederse, dış ticaretten kârlı çıkar. bkz. karşılaştırmalı üstünlük kuramı.
  • mutlak yoksulluk
    Bir toplumda yaşayan bireylerin en temel beslenme, barınma ve güvenlik ihtiyaçlarının bile karşılanamaması durumu. bkz. yoksulluk, göreli yoksulluk.
  • mutlakiyet
    1. Değerin, doğrunun ve güzelin kişiye, topluma veya zamana göre değişmeyeceğini savunan yaklaşım. 2. Hükümet otoritesi üstünde geleneksel ya da yasal sınırlamaların bulunmadığı, otoritenin merkezileşmiş bir devlet eliyle en geniş alana yayıldığı ve yetkilerin tek elde toplandığı siyasal sistem.
  • mutluluk
    1. İç huzuruyla dolu olma. 2. Kendisiyle ve hayatla barışık olma. 3. Acı, keder ve ızdırabın yokluğu ve bunların yerine sevinç, neşe ve tatmin duygularının varlığıyla karakterize edilen durum; hayattan genel olarak memnun olma hali.
  • müzakere
    1. Çözüme bağlanması gereken bir sorun üzerinde ilgili taraflarca görüş alış-verişinde bulunulması; üzerine karşılıklı görüşme, konuşup danışma. 2. Bir anlaşmaya varmak üzere tarafların karşılıklı görüşüp pazarlık yapmaları.
  • müzik
    1. Duygu ve görüşlerin ses eşliğinde ifade edilmesi. 2. Resim, heykel, mimari vb. güzel sanatlardan biri. 3. Şiir ve şiirimsi manzum ifadelerin notalara dökülmesi, düzenlenmesi, bestelenmesi, seslendirilmesi ve yorumlanması sanatı.
  • narsistik nevroz
    bkz. nevroz.
  • narsizm
    Özseverlik. Kişinin kendi kendine hayran olacak düzeyde bağlanması; aşırı şekilde kendine tutkun olması. Kendini en ideal tip ve herkesten üstün olarak görme tavrı. Kendine taparlık, kendine hayranlık felsefesi.
  • Nash dengesi
    Ünlü oyun kuramcısı John Nash tarafından geliştirilen, iki veya daha fazla aktörün karar verdiği bir ilişkide, (oynadığı bir oyunda), taraflardan birinin sadece kendi stratejisini değiştirmek suretiyle daha iyi bir sonuç elde etme ihtimalinin olmadığı denge durumu. Her bir oyuncunun, öteki oyuncunun stratejisi veri iken, kendisi için en iyi sonucu verecek (optimum) stratejiyi seçmesiyle ortaya çıkan denge.
  • nass
    Değişmez ilke, açık ve kesin ifade veya hüküm. Kur’an ayetleri ve sahih hadislerin ortak adı.
  • nasyonal sosyalizm
    bkz. faşizm.
  • nasyonalizm
  • nativizm
    Arılanmacılık. 1. Bir toplumun kendi kendisini saflaştırmak veya arındırmak amacıyla, o toplum içinde yaşayan yabancı bireyleri dışlaması. 2. Belirli bir toplumsal gruba ait kültür dokusunun yabancı unsurlardan ayıklanması yoluyla arındırılmasını amaçlayan bilinçli faaliyetler.
  • naturalizm