• mekanikçilik
    Mekanizm. 1. Fizik ve kimyadakine benzer kurallarla toplumsal yapıları ve insan davranışlarını açıklamaya çalışan yaklaşım. Bu yaklaşıma göre toplumsal süreçlere de egemen olan bazı yasalar vardır; tüm sosyo-ekonomik süreçler, belirli ölçülerde insan iradesinden bağımsız olan bu yasalar çerçevesinde işler. 2. Evrendeki süreçleri, tabi oldukları kurallar ve işleyiş bakımından büyük bir makinaya benzeten; dolayısıyla bütün olayların, makinanın parçalarının işleyişinde olduğu gibi, genel kanunlar çerçevesinde açıklanabileceğini ileri süren yaklaşım.
  • mekânsal çeşitlenme
    Bir olgunun farklı mekânlardaki dağılımı. Örn. yoksulluğun bir ülkenin farklı illerinde veya bölgelerinde gösterdiği dağılım.
  • mekânsal dağılım benzerliği
    İki ya da daha fazla olgunun aynı mekânlarda yoğunluk bakımından benzer dağılım göstermesi. Örn. Kişilerin okuma yazma oranları ile traktör sahipliğinin aynı coğrafyada yoğunluk bakımından benzer dağılım göstermesi. bkz. Mekânsal çeşitlenme.
  • mekruh
    İslam hukuk terminolojisinde, terk edilmemesi cezai yaptırım gerektirmeyen, ancak kaçınılması tavsiye edilen fiil, davranış veya söz. bkz. mübah, haram, farz, vacip, sünnet, mendup, müstehap.
  • mektup teatisi
    Uluslararası ilişkilerde tarafların belirli yükümlülüklerin bağlayıcılığını kabul ettikleri ya da karşılıklı olarak belirli bir ortak anlayışa vardıklarını gösteren, karşılıklı birbirine gönderilen belgelerle uyuşmaya varılan uluslararası anlaşmalar.
  • melankoli
    1. Hüznün sürekli olarak ruhsal yapıya egemen olması. 2. Karşı cinse veya başka bir nesneye olan aşırı bağlılık ve tutkunluğun yarattığı aşırı duygusal yoğunlaşmanın, bireyin diğer işlevlerini normal bir şekilde yerine getirebilmesine engel olması şeklinde ortaya çıkan, bir tür ruhsal rahatsızlık.
  • melezleşerek yenileşme
    Küreselleşme sürecinde, özellikle müzik, giyim ve yemek alanında görülen ve iki farklı kültürün etkileşiminin, birinin diğerini dönüştürmesi şeklinde değil, her ikisinin de kendisine ait unsurları diğer kültürden aldıkları ile yeniden şekillendirip daha farklı ve yeni şeyler yaratması süreci. bkz. küreselleşme, melezleşme.
  • melezleşme
    Küreselleşmenin bir sonucu olarak dışarıdan gelen ile yerli kültürün birbirini yok etmek yerine karşılıklı etkileşimi sonucu her ikisinden de farklı üçüncü bir kültürün oluşması. bkz. küreselleşme, küyerelleşme, yerlileştirme.
  • mendup
    İslam hukuk terminolojisinde, yapılması tavsiye edilip övülen, fakat yapılmamasında da bir sakınca bulunmayan eylem veya davranış. bkz. farz, vacip, sünnet, müstehap, haram, mekruh, mübah.
  • menkul
    Taşınır. Değer ve niteliklerine zarar vermeden kolaylıkla yerleri değiştirilebilen, taşınabilir mallar. Para, altın, hisse senedi, tahvil, yatırım fonu, gelir ortaklığı senedi gibi para ve benzeri değerli kağıtlara da menkul değerler ya da menkul kıymetler denir. bkz. gayri menkul.
  • menkul değerler
    bkz. menkul.
  • menkul kıymetler
    bkz. menkul.
  • menkul kıymetler borsası
    bkz. borsa.
  • menşevizm
    Rus Sosyal Demokrat Partisi içerisinde yer alan ve henüz kapitalizmin tam anlamıyla gelişmediği Rusya’da doğrudan sosyalizmin kurulamayacağı, bu nedenle önce Batıdakilere benzer bir burjuva demokrasisi aşamasının zorunlu olduğu, disiplinli ve dar kadrolu bir parti yerine geniş tabanlı, daha az merkeziyetçi bir siyasi örgütlenmenin gerekli olduğunu savunan, kısaca, parlamenter Marksistler denebilecek bir grubun çevresinde oluşan siyasi hareket. bkz. bolşevizm.
  • meritokrasi
  • merkantilizm
    16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da feodalizmin çözüldüğü ve yerine mutlakiyete dayalı milli devletlerin kurulduğu dönemlerde etkili olmuş; bir ülkenin siyasal ve ekonomik gücünün başlıca kaynağının altın, gümüş vb. değerli madenler olduğunu; ülkenin zenginleşmesi ve güçlenmesinin dış ticaret dengesinin fazla vermesine bağlı bulunduğunu; dolayısıyla ihracatın teşvik edilerek ithalatın kısıtlanması, müdahaleci ve korumacı bir ekonomi ve dış ticaret politikası izlenmesi gerektiğini savunan iktisadi öğreti. Dünya üzerindeki zenginliğin sabit olduğunu, dolayısıyla bir ülkenin zenginleşmesinin ancak başka bir ülkenin fakirleşmesi pahasına olacağını ileri süren doktrin. 16. yüzyıl başlarında dünyada coğrafi keşiflerin başlaması, uluslararası ticaretin artması, Avrupa’da yaşanan sosyo-kültürel ve siyasal değişiklikler ile dönemin egemen iktisadi yapılanması olan merkantilizm birbirine paralel olarak gelişmiş; bir anlamda merkantilist öğreti, dış dünyadan hammadde ve kıymetli madenler temin etme girişimleri şeklinde başlayıp, sonraları çok daha kapsamlı boyutlara ulaşmış olan sömürgecilik sürecinin düşünsel-siyasi zeminini hazırlamıştır. Merkantilizmin Fransa’da uygulanan biçimine Colbertizm, Almanya ve Avusturya’da uygulanan biçimine Kameralizm, İngiltere ve İspanya’da uygulanan biçimine ise Bulyonizm denmektedir. Merkantilist dönem aynı zamanda sanayi kapitalizmini hazırlayan ticari kapitalizm dönemidir.
  • merkez bankası
    Bankaların bankası. Para otoritesi. Temel işlevi para arz ve talebini kontrol yoluyla, para piyasasını denetlemek, altın ve döviz rezervlerini ayarlamak, açık piyasa işlemleri ve reeskont politikası yoluyla piyasadaki para miktarıyla kredi hacmini kontrol altında tutmak ve böylelikle para ve maliye politikalarının uygulanmasına yardımcı olmak olan banka. Devlet adına para basma yetkisine sahip tek kuruluş olan merkez bankasına bankalar arasındaki merkezi konumundan dolayı “bankaların bankası”; nakit sıkıntısına düştüklerinde bankaların başvurabilecekleri nihai yer olması dolayısıyla da “son başvuru mercii” gibi sıfatlar da verilmektedir.
  • merkez-çevre
    Ulusal veya uluslararası alanda karşılıklı ilişki ve bağımlılık düzeyini ifade etmek üzere kullanılan ve birlikte anlam ifade eden bir çift kategori. Buna göre, ulusal düzeyde bölgelerarası, uluslararası düzeyde ise ülkelerarası ilişkilerde belirleyici, değerli ve önemli olandan; belirlenen, etkilenen ve denetlenene doğru bir hiyerarşik işbölümü söz konusudur. Bu çerçevede ülke içinde merkez, kararların alındığı, yönetici elitlerin yaşadığı, kültür ve sanat etkinliklerinin yoğunlaştığı, ülke ekonomisinde önemli ağırlığı olan sanayi ve merkezlerinin bulunduğu bölgeler iken; çevre ya da periferi de her açıdan merkeze bağımlı, merkezin özelliklerinin tersi özellikler taşıyan gelişmemiş bölgelere denmektedir. Uluslararası alanda ise merkez, gelişmiş kapitalist ülkeler, çevre ise azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere tekabül etmektedir.
  • merkezi planlama
    Üretim, yatırım ve bölüşümle ilgili kararların merkezden planlanması. Ne üretilecek, nasıl üretilecek, ne kadar üretilecek, ne zaman, nerede ve kimin için üretilecek gibi temel ekonomik soruların cevabının serbest piyasaya, alıcı-satıcılara ya da özel girişimcilere bırakılmayıp, resmi otorite tarafından merkezden planlama suretiyle cevaplandığı sisteme de merkezi planlama sistemi ya da merkezden planlı ekonomik sistem denir.
  • merkezi yönetim
    İdari ve siyasi karar alma süreçlerinin bir merkezden yönlendirildiği, bütün işlerin sıkı bir hiyerarşi içinde emir ve komuta zincirine göre yerine getirildiği, gücün tek merkezde toplanarak taşranın yetkilerinin sınırlandığı yönetim biçimi.