ÇOCUKLARA GAZZE’DEKİ KATLİAMI NASIL AÇIKLARSINIZ?

Zeynep Burcu Uğur-

Çocuklara savaş, katliam gibi karmaşık ve korkutucu konuları anlatmak zor olacaktır. Ancak çocukların içinde bulunduğumuz çağda her yerden önümüze düşen katliam resimlerinden Gazze’de yaşananları duymamaları neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle konuyu yaşlarına ve duygusal durumlarına uygun bir şekilde açıklamak gerekli diye düşünüyorum. Bu konuda 9 ve 12 yaşında iki evlat annesi olarak kendi tecrübemden ve araştırmalarımdan öğrendiklerime[1] dair bazı öneriler sunmak istiyorum. Bu yazıda sunulan önerilerin yaklaşık 10 yaş civarında başlayan soyut kavramları anlama çağına gelmiş çocuklar için olduğunu hatırda tutmak gerektir.

Çocukların Gazze’de olanlara ilgisi kaçınılmaz

Çocukların etraflarında olan bitene karşı aşırı ilgili olduğunu unutmamak gerekir, çünkü çocuk demek merak demektir. Dikkat edilmeli ki çocuklar Gazze’de yaşananlar konusunda gerek internetten gerek televizyondan gerekse okulda arkadaşlarından bir şeyler duymuş olabilirler. Bu bilgilerin bir kısmı gerçek bir kısmı da yalan olabilir. Gazze’de yaşananları, ailece bir arada olunan sıcak bir ortamda, mesela akşam yemeği sırasında, ebeveynlerin uygun bir üslupla ve daha nesnel ifadeler ile durumun dile getirilmesi mantıklı olabilir. Özellikle çocuğun sorduğu sorulara cevap vermek önemli, çünkü çocuklar soru sorduklarında öğrenmek istiyorlar demektir. Soru sormadıkları konularda ailelerden gelen nasihat veya anlatımlar çoğunlukla işe yaramaz. Çocuk ile ebeveyni arasında geçebilecek muhtemel bir diyalog örneğini aşağıya yazıyorum. Herkes kendi ihtiyacına göre uyarlamalar, eklemeler ve çıkarmalar yapabilir.

Çocuk: Bu çocukların bombalandığı, ağladığı yer neresi?

Ebeveyn: Gazze, Filistin’in bir kısmı. Filistin Arapların daha çok yaşadığı bir coğrafya. Orada yaşayanlar çok büyük çoğunluğu Müslüman, ama diğer dinlerden insanlar da var, mesela Hristiyanlar ve Yahudiler de var.

Çocuk: Onları kim bombalıyor?

Ebeveyn: İsrail devleti.

Çocuk: Neden bombalıyorlar?

Ebeveyn: Çünkü İsrail güçlü ve gücünü göstermesinin önünde bir engel yok. Şöyle düşün, sizin okula yeni öğrenciler gelmiş. Bu öğrenciler sizin sınıftaki çocuklardan daha büyük ve fiziksel olarak güçlü olsun. Aranızdan birine, mesela sana vurmaya kalkıştıklarında eğer öğretmeniniz bir şey yapmazsa, seni dövebilirler mi?

Çocuk: Dövebilirler.

Ebeveyn: Seni dövmeye çalışırken, sana yardım etmeye çalışan diğer çocukları da dövebilirler. Hatta olayla hiç ilgisi olmayan çocukları da dövebilirler ki, kimse onların söylediğine itiraz etmesin. Gazze’de yaşananlar da biraz buna benziyor. İsrail devleti şu anda Gazze’yi çok fazla yıktı, sanırım amaçları oradaki herkesi korkutmak

Çocuk: Gazzeliler niye zayıf?

Ebeveyn: Çünkü onların bir devleti yok, devleti olmadığı için kendilerini koruyacak orduları da yok.

Çocuk: Gazzelilere yardım edecek kimse yok mu?

Ebeveyn: Aslında bütün dünyadan Gazze’ye yardım etmeye çalışan milyonlarca insan var. Onlara yardım gönderiyorlar, fakat yardımların içeri girmesine İsrail müsaade etmiyor veya gönderilenden daha az yardım içeri girebiliyor.

Çocuk: İsrail’in Gazzelilerle derdi ne?

Ebeveyn: Bu uzun yıllardır süren bir anlaşmazlık. Anlaşmazlık çözülmediği için kavgalara, kavgalar da çatışmalara neden olmuş. Bugünkü çatışmalar geçmişteki sürecin bir devamı. Bence bugünlük bu kadar yeter. Detaylarını büyüdüğünde öğrenmen daha uygun olur.

Çocuklar eğer yaşça büyük ise (mesela 14-15) daha fazla bilgi verilebilir ama yine de aşırı ayrıntılardan, mesela oradaki bazı ailelerin tamamen yok olduğu gibi bilgileri vermekten kaçınmak gerekir. Çünkü bu gibi bilgiler çocukların cevaplarını hazmedemeyeceği kadar büyük soruları beraberinde getirir.

Çocukların duygularını daha pozitif ifade etmelerine ortam sağlamak gerekir

Gazze’deki çocukların dramını siz ne kadar objektif ve nesnel anlatmaya çalışırsanız çalışın, bunları gören ve duyan çocuklarda duygusal tepkiler oluşması çok normaldir. Önemli olan o duyguların uygun yollardan akmasını, boşaltılmasını ve o enerjinin pozitif işlere dönüşmesini sağlamaktır.

Akılda tutulmalıdır ki, her çocuğun duygularını ifade etme yöntemi farklıdır. Bazıları duygularını daha kolayca dışarı vurabilirken, bazıları hiç dile getirmiyor olabilir. Fakat duygularını dile getirmeyen çocuğun daha az etkilendiği anlamına gelmez. Örneğin, küçük oğlum çok daha fazla soru soruyordu bu olaylarla ilgili, büyük oğlum ise duygularını pek açıklamaz. Bir gün kitaplarını kaldırırken, bazı sayfalara İsrail bayrağı çizip üzerine çarpı attığını gördüm ve aslında onun da çok etkilendiğini anlamış oldum. Topluluk ortamında duygularını dile getirmeyen çocuklar ile baş başa konuşmak çok daha etkin bir duygu paylaşımı ortamı sunar.

Çocukların duygularını ifade etmelerine uygun mecralar oluşturmak ile ilgili çok çeşitli yöntemler vardır. Mesela orada yaşananlardan hissettiklerini resim olarak ifade etmenin çok yapıcı bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Örneğin küçük oğlum bu süreçte Kubbetü’s Sahra’nın resmini çizdi ve onu diğer çocuklara da öğretebilmek için bir video hazırlamıştı.[2] Bazı drama gibi aktiviteler ile canlandırma yapmak da anlamak ve ifade etmek açısından önemli olabilir. UNICEF’in barış için şiir adlı çocuklara yönelik bir projesi de bulunmaktadır. Konuyla ilgili hikâyeler oluşturmalarını istemek de işe yarar bir yöntemdir. Mesela bazı çocukların İsrailliler ile Filistinliler arasındaki kavgayı abi ile kardeş arasındaki kavgaya benzeterek bir hikâye oluşturduğunu biliyorum. Bu durum çocukça masumiyetlerinin daha büyük kötülükleri hayal edememelerinden kaynaklanıyor olabilir. Örnek olması için, aşağıya bu konuyla ilgili bir hikâye örneği yazıyorum:

Çocuk: Anne/baba, Gazzeliler ile İsrailliler arasında uzun süredir kavga olduğunu söylemiştin. Neden olduğunu anlatır mısın?

Ebeveyn: Şöyle bir hikâye düşün. Bir apartmanda çok sayıda daire varmış. Dairelerden birine bir gün bir komşu taşınmış. Bu komşu çok uzak diyarlardan çok büyük sıkıntılara maruz kaldığı için, göç edip gelmiş. Apartman sakinleri, ilk başta ona acımışlar ve çok güzel muamele etmişler. Yeni komşu bir süre sonra çok gürültü patırtı çıkarmaya, apartmandaki diğer komşuları rahatsız etmeye başlamış. Bazı apartman sakinleri rahatsız olup gitmiş. Zamanla yeni taşınan komşu, apartmandaki diğer dairelere de yerleşmek istediğini, yakınlarını da getirmek istediğini söylemiş. Ayrıca, bu komşuya, birden çok büyük paralar gelmeye başlamış. Apartman sakinlerinden bazılarının evlerini satın almak istemiş. Apartman sakinlerinden bazıları evlerini vermeye razı olmuş, bazıları da evlerini vermek istemediğini söylemiş. Yeni taşınan komşu, evlerini vermek istemeyen apartman sakinlerinin evlerini yakmaya çalışmış. Bazılarını da zorla evlerinden çıkarmaya çalışmış. Aslında ilk başta zayıf görünen yeni komşu, yeni akrabalarının da gelmesiyle güçlenmeye başlamış. Gel zaman git zaman, apartman sakinleri gidişatın iyi olmadığını anlamış, Fakat bu yeni gelenlerle mücadele etmek çok zormuş, çünkü her ne zaman konuşmaya çalışsalar, kendilerinin geçmişte yaşadığı zorlukları söyleyip apartman sakinlerini susturmaya çalışıyorlarmış. Devamlı kendisine ve yakınlarına haksızlık yapıldığını anlatıp duruyormuş. Bu apartmanı izleyen çevre apartmanlardan yeni taşınanlara acıyan da çok insan olmuş. Acıdıkları için, yeni taşınanların yaptıkları saygısızlıklara ilk başta çevre apartmanlardan da pek bir ses çıkmamış. Bu arada apartmanın eski sahipleri gün be gün evlerinden çıkarılıyormuş. Bazıları sokakta kalmaya mecbur kalmışlar. Bir zaman sonra yeni gelen komşular, aslında bütün apartmanın eskiden kendilerine ait olduğunu söylemeye başlamışlar. Bu durumu gören apartman sakinleri, bu yeni gelenlere karşı mücadele etmeleri gerektiğini fark etmişler. Yoksa bütün evlerinin ve apartmanlarının ellerinden gideceğini anlamışlar. Fakat bu mücadele hiç kolay olmayacak gibiymiş. Sonuçta yeni gelenler hem daha zengin, hem söylediklerine daha çok inanılıyormuş. Apartmanın eski sakinlerinden bir gurup, apartmanlarını teslim etmemeye karar vermişler. Filistinlileri apartmanın eski sakinleri, yeni komşuları da İsrailliler olarak düşünebilirsin.

Çocukların savaş ile ilgili olarak gördüğü materyallerin içeriği, olumsuz duygulardan korumak için kısıtlanmalı

Çocukların nasıl görüntülere maruz kaldıklarını ve duyduklarını kontrol etmek gerçekten büyük önem arz etmektedir. Gazze’den gelen görüntüler bazen yetişkinler olarak bizim bile uykularımızı kaçırabilecek durumda iken, çocukların bunlardan olumsuz olarak etkilenmemesi neredeyse imkânsızdır. Eğer korumasız olarak bırakırsak, gelen görüntülerden aşırı korkmaları da mümkündür. Gelebilecek muhtemel sorular şunlar olabilir:

Çocuk: Anne/baba, sen de savaşta ölebilir misin?

Ebeveyn: Gazze Türkiye’den uzakta, orada olanlar bizi doğrudan etkilemiyor. Gazze ile Türkiye arasında Suriye ve Ürdün adlı iki ülke var. Şimdilik hayattayım ve sağlıklıyım. Sen de sağlıklısın. Duygularını anlıyorum ve endişelenmen doğal. İstersen gel harita üzerinden bakalım, hem savaşın nerede olduğunu, bize uzak olduğunu anlarsın, hem de orada bulunan diğer ülkeleri de tanımış oluruz.

Çocuk: Savaş, bizim ülkemize de gelir mi?

Ebeveyn: Bizim ülkemizde barış var. Bizim bir devletimiz var ve bizi korumak için görev yapan ordumuz var. Bütün dünyadaki herkes Gazze’deki savaşın bitmesi için elinden geleni yapıyor. Türkiye de elinden geleni yapıyor. O yüzden savaşın bize gelmesinden endişe etmene gerek yok.

Çocuk: Ölen Gazzeli çocuklara ne oldu?

Ebeveyn: Onlar masum oldukları için, bu dünyadan çok daha güzel bir yer olan Cennete gittiler. Orada, buradan çok daha rahat edecekler.

Eğer çocuk kendini veya yakınlarını tehlike altında hissettiğini gösteren sorular soruyor ise, hangi görüntülere maruz kaldığı konusunda çok daha dikkatli olunmasında fayda var.

Yaşanılan olayları çocuklar açısından bir öğrenme sürecine dönüştürmek mümkündür

Savaş elbette çok tahrip edici bir olay, fakat duyguları da harekete geçiren bir durum. Öğrenmenin kalıcı olması için çocuğun öğrendiklerini duygularıyla bağlaması çok önemlidir. Böylece öğrendikleri uzun vadede onunla kalabilecektir.

Filistin’in Türkiye için önemi üç başlık altında toplanabilir. Birincisi, insaniyet noktasından orayla alakadarlığımıza vurgu yapılabilir. Oradaki yaşanan kitlesel ölümler ve açlık dünyanın diğer yerlerindeki insanları etkilediği gibi bizi de etkiler. İkincisi, Filistinlilerin bizim din kardeşimiz olması. Üçüncüsü de o topraklar ile Osmanlı devletinden gelen tarihsel bağlarımız.

Savaştan bahsederken, İsrail’e ve yaptıklarına odaklanmaktansa, Filistin’e karşı sevgimize odaklanmak ve o hassasiyeti çocuğun da kazanmasına çalışmak çok daha yararlı bir yol olarak duruyor. Çünkü sevgi gibi olumlu duygular, çocukların kişilik gelişimleri için çok daha faydalıdır[3]. Filistin’e karşı hassasiyetimizin neden kaynaklandığı açıklanabilir. Örneğin İslamiyet için en önemli üçüncü mescit olan Mescid-i Aksa’dan bahsedilebilir.

Kudüs’ün ilk fethinin Hz. Ömer zamanında olduğunu öğrenmesi önemlidir. Hz. Ömer zamanında Ebu Ubeyde liderliğinde bir ordunun o zaman Kudüs’ü kontrol altında tutan Roma İmparatorluğundan savaş yapmadan teslim aldığının bilinmesi, her zaman savaşa gerek olmadığını anlamaya yarayacaktır. Tarihi kayıtlar Hz. Ömer’in Kudüs’e görkemli bir şekilde değil, tam bir mahviyet ile girdiğini göstermektedir. Rivayete göre, Hz. Ömer ile kölesi deveye sırayla bindikleri bir yolculuktan sonra, deveye binme sırasının kölesine geldiği hâlde Kudüs’e girmiştir. Kudüs’ü savaşmadan teslim alması Hz. Ömer’in muazzam bir diplomatik başarısı olarak tarihe geçmiştir.[4]

Daha sonra şehir 1. Haçlı seferinde 1099 yılında Hristiyanların kontrolüne geçmiştir. Selçukluların Musul Atabeyi olan Nureddin Zengi’nin yıllarca verdiği emekler ile Kudüs’ün yeniden fethi 1187 yılında Hıttin Zaferi ile Selahaddin Eyyûbi’ye nasip olmuştur[5]. Selahaddin Eyyûbi de Kudüs’ü haçlılardan kurtarmak ve tekrar İslam yurdu yapmak amacına yönelik hayatını adamış bir kişidir. Selahaddin Eyyûbi Kudüs Fatihi unvanı ile de anılmaktadır. Adaleti, kumandanlığı ve devlet adamlığı gibi vasıflarıyla düşmanlarının bile takdirini kazanan Selahaddin-i Eyyûbi, Doğulu ve Batılı tarihçiler tarafından eserlerinde övgüyle bahsedilen bir insandır. Fakat bu güzide insan “Ben, Allah yolunun bir hizmetçisiyim” diyerek tevazuun da bir güzel örneğini ortaya koymuştur.

Bizim tarihimiz açısından önemli bir diğer tarihi kişilik de Osmanlı devleti adına Kudüs’ü fetheden Yavuz Sultan Selim’dir. Mercidabık savaşında Osmanlı ordusunun Memlüklüleri yenmesinden sonra Kudüs 1516 yılında Osmanlıların kontrolüne girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu da 400 yıl Kudüs’e çok büyük hizmetler etmiştir ta ki, 1917 yılında bu bölge Osmanlı kontrolünden İngiliz hâkimiyetine girene kadar[6]. Osmanlı egemenliği döneminde Kudüs’ün huzur ve barışla yönetilebilmesi de tarihsel olarak İslamiyet’in hanesine yazılmış bir başarıdır.

Zaten bu tarz tarihi kişiliklerin ve süreçlerin bilinmesi, özellikle rol model arayışında olan çocuklara güzel bir perspektif verebilecektir. Kudüs’e emeği geçmiş önemli şahıslar ile ilgili oluşturulabilecek hikâyeler de etkin bir öğrenme ortamı sağlayacaktır. Tarihte de Kudüs’ün çeşitli savaşlara ve çekişmelere tanık olduğunun bilinmesi ve o zamanlar da fetihlerin zaman ve süreç aldığının anlatılması, günümüzdeki trajik olayların da neden hemen ortadan kalkmadığının anlaşılmasında rol oynayacaktır.

Bütün Yahudiler Gazze’deki Soykırımı Desteklemiyor mesajı

Çocuklar ile konuşma bir şekilde İsrail devletinin Yahudiler için bir devlet kurma çabası ile oluştuğuna geldiğinde ve çocuklar İsrail devletinde büyük oranda Yahudilerin yaşadığını ve Yahudilerin Müslümanlardan farklı olduğunu anladığında, Gazze’de yaşananlara duydukları acı ile birlikte değer yargıları bütün Yahudiler kahrolsun gibi bir yere evrilebilir.

7 Ekim 2023’den sonraki yaşanan acılara çocukların şahit olmasına ne kadar engel olmaya çalışsam da bir kısmına şahit olan oğullarımın ikisinden de bu minvalde sözler duydum. Çocuklardaki adalet anlayışı mutlak eşitlik üzerine geliştiği için, oradaki çocukların da aynı şartlarda yaşamaya hakkı olduğunu dile getirip onlara üzüleceklerdir. Bunun da bütün İsraillilere veya Yahudilere karşı bir öfke oluşması anlamına gelmesi muhtemeldir. Bu durumda çocuğunuza bütün Yahudilerin katliamı desteklemediğini aktarmalısınız. Türkiye’den Türkiye Musevi Cemaati veya diğer organizasyonlardan belirgin bir duruş olmadığı için, yurtdışındaki organizasyonlardan örnek göstermek zorunda kalabilirsiniz. Örneğin, çocuklara kendisi Yahudi olan fakat Gazzelilerin haklarını savunmak için çeşitli yayınlarda hep bu konuyu dile getiren Max Blumental veya ömrünü Filistinliler için adalete adamış siyaset bilimi profesörü Norman Finkelstein veya yine devamlı bu konuya eğilen ekonomi profesörü Jeffrey Sachs gibi kişileri, üniversitelerdeki ateşkes isteyen kampüs protestolarında yer alan Yahudi öğrencileri örnek gösterdim. Bu konuyla ilgili gelebilecek muhtemel sorular:

Çocuk: İsrail devleti bütün Müslümanları katlediyor, biz de onları cezalandıralım.

Ebeveyn: Allah Kuran-ı Kerim’de “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” buyuruyor. Yani suç şahsidir. Bütün hukuk kuralları da bu prensip üzerine kuruludur. Mesela abinin işlediği bir kabahat yüzünden ben seni de cezalandırsam hoşuna gider mi?

Çocuk: Gitmez.

Ebeveyn: O yüzden, adaletli olmak için bütün Yahudileri İsrail’in yaptığı hatalarla sorumlu tutamayız.

Gazzeliler için bizim de yapabileceğimiz şeyler var

Gazze’deki felaketin artçı şokları sizin çocuğunuzu etkiliyorsa, bu da aslında yardımlaşmanın ve başkalarını düşünmenin ve onlar için bir şeyler yapmanın öğretilmesine imkân tanır. Genelde insanlar böyle felaket durumlarında daha çok yardımda bulunur.[7] Gazze’de de bütün insanlığın ortak vicdanının aslında harekete geçtiğinin bilinmesi çocukların yüreğine su serpecektir.

Aslında çocuğunuz ile Gazze için bir şeyler yapabilirsiniz. Yapılacak şeyi belirlemek için çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun siz de öneride bulunabilirsiniz ama çocuğun da öneride bulunmasına, düşünmesine fırsat verebilirsiniz. Muhtemel bir konuşma örneği:

Ebeveyn: Gazze için bir şeyler yapabiliriz. Sen ne yapmak istersin?

Çocuk: Gazzedeki çocuklar ile ilgili bir resim çizmek istiyorum.

Çocuktan gelecek yanıtlar yapılabilecek faaliyetler ile ilgili bir fikir verebilir. Çocuğun da bu sürece dâhil olması fikri, uygulayan değil aynı zamanda fikir geliştiren bir yapıda olması yararlı olabilir.

Çocuğunuzla beraber, oradaki insanlara eğer maddi imkânlarınız el veriyorsa bağışta bulunabilirsiniz. Maddi imkânınız el vermiyorsa da yapılabilecek çok şey var. Gazze için yapılan yürüyüşlere gidebilirsiniz. Gazzeliler için imza kampanyalarına katılabilirsiniz, ekonomik boykot ile İsrail’i destekleyen firmaların ürünlerini satın almayarak tepki gösterebilirsiniz. Örneğin, çocuğunuz çok sevdiği dondurma markasından Gazze’deki çocuklar için vazgeçmek yönünde bir karar verirse, gerçekten bu takdire şayan bir harekettir ve her tür yaklaşımları desteklenmelidir.

Çocuğunuz ile birlikte oradaki insanlar ve özellikle çocuklar için dua edebilirsiniz. Dua etmek de etkin bir baş etme yöntemidir.[8]

Çocuklar için de yetişkinler için de ne kadar küçük olursa olsun, bir şeyler yapmak genellikle büyük bir rahatlama getirir çünkü yardımlaşmak insana kendini iyi hissettirir.[9]

Çocuklar ebeveynlerinin başka bir ülkedeki insanlar için bir şeyler yaptığını görmesi, empatinin, diğerkâmlığın öğrenilmesi için çok önemlidir. Çocukların bir konu üzerindeki hassasiyeti büyük oranda ailelerinin davranışlarından etkilenir.[10] Ebeveynlerin cesaretle ve aynı zamanda öfkelenmeden kızgınlığını ifade ettiğini gösterebilmesi, çocukların da bu tarz kabiliyetlerinin gelişmesinde önemli rol oynayacaktır.

Sonuç Yerine

Unutmayalım, çocukları da bizleri de olumsuz görünen olaylar değil, onlara bizim yüklediğimiz anlamlar yıpratır. Olumsuzluklarla baş edebilmek mümkündür[11] ve bu baş etme yöntemleri hayat kalitemiz üzerinde etkilidir.[12]

Ele almaya çalıştığımız hususlarda ne kadar başarılı olacağınız, çocuğunuz ile olan ilişkinize önceden yaptığınız yatırımlar ile (çocuklarla geçirdiğiniz zaman ve onların nezdindeki güven) ile alakalıdır. Hemen bir netice almayı beklemek doğru olmayacaktır. Önemli olan bu hususların evde konuşulup, bu olaylardan bir ders çıkarmak ve çocuğumuzu olumsuz hislerden mümkün oldukça olumlu hislere doğru geçiş yapmasına imkân tanımaktadır.

Bu konuda çocuğunuzda aşırı hassasiyet görüyorsanız, psikologlardan yardım almanızda fayda olabilir.

Psikolog olmadığım için, burada yazılanlar iki çocuk gelişim uzmanı ile bir psikoloğun görüşleri doğrultusunda güncellenmiştir.

[1] Bu yazıda UNICEF’in web sitesinden faydalanılmıştır. Bu linkten orijinal çalışmaya ulaşılabilir: https://www.unicef.org/parenting/how-talk-your-children-about-conflict-and-war

[2] Bu videoya şu linkten ulaşılabilir: https://www.youtube.com/watch?v=RO5gYubaVcQ&t=613s

[3] Fredrickson, B. L. (2001). The role of positive emotions in positive psychology: The broaden-and-build theory of positive emotions. American Psychologist, 56(3), 218.

[4] Orta, F. (2018). Hz. Ömer Zamanında Müslümanların Kudüs’ü Fethi. Yeni Fikir Dergisi, 10(21), 16-22.

[5] Üstün, C. (2018). Selahaddin Eyyûbi ve Kudüs’ün Fethi. Yeni Fikir Dergisi, 10(21), 72-85.

[6] Çelem, S. (2021) Vatan Toprağı Ya Da Kudüs’te Osmanlı İzleri, Diyanet Yayınları, https://yayin.diyanet.gov.tr/makale/vatan-topragi-ya-da-kuduste-osmanli-izleri/dr-ogretim-uyesi-sema-celem/tarih-biyografi/4073/65

[7] Zagefka, H., Noor, M., Brown, R., De Moura, G. R., & Hopthrow, T. (2011). Donating to disaster victims: Responses to natural and humanly caused events. European Journal of Social Psychology, 41(3), 353-363.

[8] Prati, G., & Pietrantoni, L. (2009). Optimism, social support, and coping strategies as factors contributing to posttraumatic growth: A meta-analysis. Journal of Loss and Trauma, 14(5), 364-388

[9] Ugur, Z. B. (2018). Donate more, be happier! Evidence from the Netherlands. Applied Research in Quality of Life, 13, 157-177.

[10] Heckman, J. J. (2013). Giving kids a fair chance. MIT Press.

[11] Folkman, S. (2020). Stress: Appraisal and coping. In Encyclopedia of Behavioral Medicine (pp. 2177-2179): Springer

[12] Uǧur, Z. B. (2024). The role of coping strategies in subjective wellbeing indicators of non-profit workers. Voluntary Sector Review, 1-23.

Zeynep Burcu Uğur
+ diğer makaleler

Zeynep B. Uğur 1982 yılında Adana doğumlu. 2005 yılında ODTÜ İktisat bölümünden mezun oldu. 2008 yılında Japon Devlet Bursuyla gittiği Waseda Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. 2013 yılında üniversiteden aldığı bursla Hollanda’nın Tilburg Üniversitesi’nden Ekonomi alanında doktorasını tamamladı. 2013 yılından bu yana Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde çalışmaktadır. Davranışsal iktisat ve sağlık iktisadı alanında çalışan Zeynep, evli ve iki çocuk annesidir.