Ömer AKPINAR – 

Haluk  : Meltem ne söyleyeceksen söyle yoksa kalkıp yatacağım.

Meltem : Tamam Haluk bir dakika konuşacağım.

Haluk  : Bütün gün konuşuyorsun ve hâlâ konuşmak istiyorsun yani.

Meltem : Haluk ben ayrılmak istiyorum.[1]

Yukarıdaki diyalog bir zamanlar komedi dalında en çok izlenen “Çocuklar Duymasın” dizisinden bir sahnedir. Meltem, konuşmanın devamında, boşanma arzusunu gerekçelendirirken iyi bir kariyere ve gelire sahip kadın olarak hayal ettiklerini yaşayamadığından bahseder. Boşandığı takdirde akşam eve gelmek zorunda kalmayacağını, arkadaşlarıyla bir yerlerde eğlenebileceğini, tatillere istediği zaman ve şekilde gidebileceğini vs. anlatır.

Çocuklar Duymasın dizisini, Haluk’un, kılıbıklık ithamlarıyla Selami’yle dalga geçmesinden biliriz. Selami karısı Gönül’ün baskın karakterine karşılık itaati seçmiş ve huzuru bulmuştur. Diğer yandan Haluk, Meltem’e direnmektedir. Bu iki karakter gerçekte neye itaat etmiş ve neye direnmektedir?

Yukarıdaki sorunun cevabı Marksist bakış açısına göre şüphesiz kapitalizmdir. Selami kapitalizme teslim olmuş fakat Haluk ısrarla direnmektedir. Haluk bu direncin sonunda varlığıyla eş tuttuğu ailesini kaybedecektir. Çünkü Meltem boşanmak istemektedir.

Post-Fordist Düzenin Dizisi

Çocuklar Duymasın dizisini bir ifadeyle etiketlemek gerekirse “Post-Fordist düzenin dizisi” demek yanlış olmaz. Post-Fordizm, Fordizm sonrasını işaret eder ve günümüz ekonomi, devlet, toplum, sanat vs. hayatın hemen hemen tüm alanını açıklamaya çalışır. Fordizm ilk kez Antonio Gramsci tarafından kullanıldı. Yapısalcı Marksistler ve post-Marksistler (Fransız Düzenleme Okulu, Frankfurt Okulu vs.) Gramsci’nin yeni bakış açısını derinlemesine incelediler. Türkçe literatürde Onur Ender Arslan’ın kitap ve makalelerine bakılabilir. Özellikle “Kamu Personel Rejimi: Statü Hukukundan Esnekliğe (TODAİE Yayınları)” kitabının teorik çerçevesi konumuz için yeterli bir kaynak olacaktır.

Gel gelelim diziye. Dizide biri erkek biri kız iki çocuklu bir ailemiz var. Anne ve baba (Meltem ve Haluk) beyaz yakalı iki insan. Ekonomik sorunları yok. Evleri dubleks ve evde Emine adında bir hizmetçi çalışmakta. Emine’nin kadınsı çekiciliği yoktur. Meltem’in babası Emekli Müsteşar Kemal ve karısı (belli ki ev hanımı) Müzeyyen hanım. Haluk ve Kemal geleneksel (Fordist) düzeni temsil ederken diğerleri post-Fordist düzenin taraftarlarıdırlar. Toplumsal tabakalaşma bu şekilde kurgulanmıştır.

Meltem evde başka sokakta başka ayakkabı giymektedir. Aile ilişkileri rutine bindiğinde veya bir sorun olduğunda çözüm sosyalleşmekte veya hizmet satın almayla uzmanlığına başvurulan insanlarda (genellikle psikolog) bulunmaktadır. Dışarı çıkıp yemek yeme, sanatsal etkinlikler, geziler vs. İş ortamında veya dışarıda ne yakıştığını düşünüyorsa giyinir ve dövmesi[2] vardır. Bu süreçte çocuklarına pedagojik davranmakta ve kültürel kodların muhafazakârlığı önem arz etmemektedir. Buna karşılık Haluk Beşiktaş taraftarlığından eve gidiş geliş saatlerine kadar bilindik bir profildir. Dışarıda yemek yemek israftır. Hizmetçi Emine zaten evde müthiş yemekler yapmaktadır. Sevgisini göstermesi için ailesine sahip çıkması yetmektedir. Bir de üstüne çiçek almalar, kutlamalar, abartılı eylemler gereksizdir. Takım elbise veya kot giyinir. Gömlek veya Lacose yaka tişört üstündedir. Saçları beyazdır. Boya, takı veya dövme yoktur.

Birikim ve Tüketim Birimi Olarak Aile

Post-Fordist teoriye göre üretimin temel motivasyonu tüketimdir. Fordist toplum düzenin hem birikim hem de tüketim yapan ailesi artık sadece tüketmektedir. Ancak bu durum gerilim yaratmaktadır. Mutlak ve her alanda tüketimin karşısına, Fordist toplum yapısının en önemli değeri veya birimi dikilmektedir: Aile!

Aile Haluk’un içselleştirdiği şekliyle mahremi ve değerleri olan bir kurumdur. Buna rağmen bir tüketim birimidir. Ancak bu tüketim miktarı post-Fordist düzene yetmemektedir. Bu yeni düzen Meltem üzerinden kendisini yeniden inşa etmektedir. Neden Meltem? Şüphesiz bu noktada feminizm birlikçidir. İyi-kötü, olumlu-olumsuz analizden uzak bir değerlendirme olduğu lütfen unutulmasın. Zira az sonra gösterileceği gibi hizmetçi Emine de bir kadındır. Yeni tüketim kalıbı Emine’yi, Meltem daha iyi tüketsin diye, emek sömürüsünün merkezine koymuştur.

Haluk ev içinde sorunlarını konuşmaz. Ev Haluk için huzuru temsil eder. İşe gider gelir. Selami’nin kılıbık haliyle eğlenir. İşle ilgili konuşmaz. Arabası vardır. Çocuklarıyla iyi geçinir. Özellikle Havuç’un (Emre) Beşiktaşlı olmasından kimle nasıl konuşması gerektiğine kadar kadim değerleri çocuklarına aktarma çabasındadır. Eşini sevmektedir ve sadıktır. Çalıştığı kuruma da ailesi gibi bakar. Para ikinci plandadır. Şirketteki arkadaşları aileden gibidir. Hizmetçi Emine ve Emine’nin kocası at yarışı oynamak için kahveden çıkmayan, üçkağıtçı, asabi, Emine’ye kötü davranan, geçimsiz Hüseyin’i de olduğu gibi kabul etmektedir. Toplumsal algısı kültüreldir ve sınıfsal farklar önemli değildir. İnsanların ne yaptığından çok görgü kurallarına ne kadar uyduklarıyla ilgilenir. Kendisi gibi düşünen tek kişi kayın babası Kemal’dir. Ancak Kemal devlet bürokrasisindeki gücünü kaybettiğini kabul etmez. Bu sebeple post-Fordist düzenin komedi malzemesidir ve kullanılmış emeğinin duygusal hali ancak karısı Müzeyyen hanım özelinde çile olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü eski Fordist düzenin kadını bugünün babaanne veya anneannesidir. O artık bir kadın değil bir şeydir. Hastane masrafları ve temel tüketimden başka post-Fordist düzenin işine yaramamaktadır. Kemal beyin düzene hizmetinin ödülü olarak onun manevi işkence ettiği kişi rolünü oynar.

Diğer yandan baskın karakter olan Meltem, babası Kemal bey hariç etrafındaki tüm kişi ve kurumlarla Haluk’u boğmaktadır. Haluk’un Fordist aile tasavvurunu tuzla buz etmektedir. Haluk yenilmiş bir iradeyi temsil etmektedir ve her direnci sadece komedi malzemesidir.

Tabakalaşmış Feminizm: Emine

Haluk’a rağmen Emine emeği sömürülen hizmetçidir. Bir kölenin sahibine bağlanması gibi Meltem’in evine mutlak bağlıdır. Yaşadığı berbat hayata rağmen komiktir, çünkü üzülmek ve mutsuzluğu problem olarak algılamak ancak ev ahalisine özgü bir haslettir.

Bu noktada Ömer Çaha’nın çalışmalarını hatırlatmakta fayda var. Özellikle feminist hareketin kısa tarihi olan “Feminizm ve Sivil Toplum” başlıklı yazısı çok değerlidir.[3] Çaha feminist hareketin ilk çıkışında (birinci dalga) temel hakların talebinden bahseder. Bu haklara göre Emine’nin genel oy kullanma hakkı, mülkiyet hakkı vs. vardır. Ancak Emine özel alanda çilekeş yaşantısındayken Meltem kamusal alanda özgürlük içindedir. Böylece birey olarak Emine tarihin belirli bir dönemindeki feminist haklarla yetinirken çağdaşları Meltem ve Gönül gibi kadınlar postmodern dönemin hakların keyfini sürmektedir. Dizideki feminist ideoloji tabakalaşmış bir sosyal yapı tasavvur eder. Yani feminizmin vaaz ettiği hak ve özgürlükler bir piramitse emine en alt tabakadaki haklara müstahaktır. Gerçekten de öyle yaşar. Bu tabakayı oluşturan unsurlar şunlardır: eğitim seviyesi, aile yapısı, ekonomik gelir, mülkiyet, fiziksel özellikler, sosyal çevre (network) ve yaşanılan evdir. Eğer bütün bunların toplamı tüketim toplumuna uygunsa talep edilen ve yaşanılan kadın hakları başka, değilse daha başkadır. Bu sebeple Meltem ile Emine hayattan beklentileri farklı olan iki kadındır.  Mesela Emine’nin evine haciz gelecek kadar yoksulluk içindeyken onun evi nasıl post-Fordizmin tüketebilir birimi olabilir?

Emine’nin dizideki yaşantısına tekrar dönelim. Emine amiyane tabirle rezil bir hayat yaşamaktadır. Biliş düzeyi yaşadığı hayatın nasıl da kötü olduğunu kavrayacak seviyededir. Eşi Hüseyin’le uyumsuzdur ve problemler yaşamaktadır. Emine’nin Hüseyin’le yaşadığı sıkıntılar ancak komedi malzemesidir. Hüseyin gibi bir karakter Emine için kaderdir, çünkü Emine hizmetçidir. Bu sebeple Emine, maazallah Meltem’e özenip hayata dair bir konfor isterse ancak komik duruma düşmektedir. Emine, giyiminden yaptığı işe kadar, bunları hak etmemektedir. O ancak Meltem daha iyi tüketsin diye vardır. Çünkü Emine’yi sil baştan tüketim toplumunun üyesi yapmak beyhude bir çabadır. Sebebiyse tüketim toplumunun eğitim tornasından geçmemesidir. Ayıca politik doğruculuk adına bahsedilmiyor ancak Emine eğer alımlı bir kadın olsaydı kötü bir hayat ona uygun olmazdı. Çünkü tüketim toplumu fiziksel görünümü çok önemser.

Tek Gerçek Tüketim

Dizi yukarıda verilen örnekler gibi kendine has bir toplumsal tasarım sunmaktadır. Senaristin ve yönetmenin bu noktada zekâsını takdir etmek gerekir. Dizinin tüm karakterleri tüketim toplumunun (post-Fordist toplum) bir noktasını temsil etmektedir. Özellikle, Meltem üzerinden aile, tüketim birimi olmaktan çıktığında direkt hedefe konulmaktadır. Haluk’un tüm korumacılığına rağmen kazanan tüketim toplumudur. Haluk’un evine bir araba, bir çamaşır makinesi, bir ütü vs. yeter. Ancak kapitalizme yetmez. Öyleyse bir eve iki çamaşır makinesi, iki ütü, iki araba vs. satmak gerekir. Çözüm şüphesiz boşanma veya ayrı yaşamadadır. Bu sebeple sıkıcı hale gelmiş evlilik dahi boşanma sebebidir. Bu işi dillendirme ve hayatın tadını çıkarmak adına (sıkıcılıktan kurtulma adına) aileden vazgeçme işi Meltem ve Gönül üzerinden sağlanır. Böylece, en iyi ihtimalle, bir insan iki kez evlenir. İki kez ev eşyası alır. Tüketim birimi olarak aile en az iki kez tüketir. Bir vakit sonra kurumsal aile anlamını yitireceğinden birey sayısı hane sayısına dönüşür. Konut talebi, gıda talebi, seyahat şekli ve ulaşım talebi, yalnız veya sadece çocuğuyla yaşayan insanlar için güvenlik talebi, eğitim talebi vd. akla gelebilecek her şeyde talep geometrik artar. Bu artışla kamu görevleri dahi hizmete dönüşür ve tüm hizmetler iktisadileşir. Medeni hukuk ve miras hukuku güncellenir. En basit örneğiyle yüz binlerce polis ve askere rağmen özel güvenliğin bir hizmet olarak satın alınmasını nasıl açıklayabiliriz.

Tüketim toplumunda ailenin birikimi psikolog, avukat, aracı, özel okul, okul servisi,nakliyeci, çiçekçi, restoran vs. birimlere aktarılmaktadır. Tatil bir ihtiyaç olarak sunulmaktadır. Buradaki tatilden kasıt şablonlaşmış otel turizmidir. Eğitim fetişize edilmiştir. Hiçbir masraftan kaçılmaz ve mutlaka özel okuldur. Servis vardır ve çocukların tüketim toplumuna uyumu pedagojik sırayla sağlanır. Örneğin Havuç’un cep telefonu alması yasaktır. Çünkü pedagoji böyle emreder. Bir yaşa gelince hemen alınacaktır ki Havuç bu talebini telefonun fonksiyonlarını bilmeden yapmaktadır. Önce tüketim öğrenilir. Ancak ablası lisede olduğu için ve artık vakti geldiği için erkek arkadaşıyla (sevgilisi) bile bir yerlere gitmeye başlamıştır. Birlikte tüketmeye, bunun meşruluğu için de aileyle tanışmaya hazırdır. Haluk tüm çıldırmalarına rağmen bundan kaçamaz, çünkü Meltem toplumsal kodları bilimsellik adına tüketim toplumu için dümdüz etmektedir. Emekli Müsteşar Kemal sistem için artık bir asalaktır. Karısı Müzeyyen hanım Fordist topluma göre yetişmiş bir kadın olarak bu yaşantıyı hak etmiştir ve Meltem eğer Haluk’un aile tasavvuruna itaat ederse gelecekte annesi gibi çilekeş bir kadın olacaktır. Çünkü tüketim toplumu hazzı öncelerken Fordist toplum birikimi dikkate alır. Birikim ise zahmetlidir. Post-Fordizmin anlık hazzı ve arzuları ile Fordizmin şimdiki ve gelecekteki çilesi çatışmaktadır. Şüphesiz galip arzulardır.

Çocuklar Duymasın dizisinin tüketim toplum tasavvuru bugün yaşadığımız hayattır. Meltem mutlak egemenliğini ilan etti. Rahatsız mıyız bu durumdan? Sanmıyorum. Çünkü hepimizin refahını var eden sistemdir bu sistem. Ancak bu sistemin ilk krizi iktisadi olmadı. Ruhsal oldu. Bu ruhsal durumu da iktisadileştirmeyi başardı post-Fordizm. Yoga, R12 vs. spiritüel yapılar para verdikçe anlam da verdiler. Kişisel gelişim kitapları, Ferrari’sini satan bilgeye Ferrari fabrikasını satın alma fırsatı verdi. O kitabı okuyanlara bir şey verdiğini sanmıyorum. İşte bu noktada, ülkemizde, kadim değerlerin tekrar konu olması tesadüf değil. Kadim değerler üzerinden anlam aramada karşımıza çıkan yeni dizidir Kızıl Goncalar. Yazının bir sonraki bölümünde tüketirken hayatın anlamını arayan insanı işleyen Kızıl Goncalar dizisi ele alınmıştır.

 

[1]https://www.youtube.com/watch?v=h1umbqY2hkA,

[2] Dövme üzerine birkaç çalışmaya rastladım. Genelde dövmenin kültürel, antropolojik veya psikolojik tarafına bakılmış. Ancak sosyolojik ve siyasi tarafının da incelenmesi gerekir. EliasCanetti “Kitle ve İktidar” kitabında iktidarı bedenin korunması ve beden içine alma (yeme) üzerinden açıklamıştır. Aynı şekilde Prometheus sadece ateşi çalmadı, bedenimizi koruyalım diye dörtgen evler yapma bilgisini de tanrılardan bizlere getirdi. Dövme vücudu korunan değil arzulanan veya iktidar tahakkümü için tahrik edilen nesneye dönüştürmektedir. Bu dönüşüm kendi iktisadiliğini yaratmaktadır. Başka bir ifadeyle bedenin derisi kapitale açılmıştır. Yukarıdaki gerekçeler ışığında dövme kültürü siyaset bilimi açısından incelenmeye değerdir.

[3]https://kadem.org.tr/feminizm-ve-sivil-toplum/,