YAPAY ZEKÂ VE ÜRETİM (3/4): ROBOT EKONOMİSİNDE GELİR BÖLÜŞÜMÜNDE BİR YÖNTEM: EVRENSEL TEMEL GELİR

Ömer DEMİR – 

Önceki yazılarda üretim artışında yapay zekâ eklemlenmesinin tarihin hiçbir döneminde görülmeyen bir verimlilik artışına yol açabileceği ve bunun sonucu olarak insanların üretim süreçlerinde yer almasının getiri ve götürüleri hesaplandığında şimdikinden çok farklı bir tablo ile karşılaşılacağına, bunun da emeğin toplumsal hayat içindeki rolünü dönüştürebileceğine işaret etmiştik. Önümüzde üzerinde düşünülmesi gereken iki ayrı alana dair olası senaryoların neler olabileceği konusu var. İlk alan, bir işte çalışmanın üç sonucundan biri ve en önemlisi olan parasal gelir dağılımı sorununun nasıl halledileceğidir. İkinci alan da bir işte çalışmanın parasal olmayan sonuçlarının (içsellikleri ve dışsallıkları) nasıl telafi edileceğidir. Her iki alandaki olası patikalar birbirinden farklılık arz edecektir.

Önümüzdeki tablonun şöyle olduğunu varsayalım. Üretim organizasyonunu, bazı yönlerden tam rekabet piyasa koşullarına daha yakın, bazı yönlerden de daha uzak olacağı yeni bir üretim ortamı ortaya çıkacaktır. Örneğin tam rekabet piyasasının temel önkoşullarından biri olan tam bilgi varsayımı, dijitalleşme ve büyük verilerin birbiri ile konuşturulması sonucu şimdikine göre daha fazla gerçekleşme imkânı bulacaktır. Bireysel talepler çok rahat biçimde sanal ortamda toplanabilecek, kimin, neye, ne zaman ve ne kadar talebi olduğu daha veriye dayalı olarak yapay zekâ ile donatılmış makinelerin de aktif katkısıyla şimdikine göre çok daha hızlı ve düşük maliyetle belirlenebilecektir. Ancak dijital dünya, tekelleşme eğilimini artırmaktadır. Bu yeni dünyayı tam rekabetten uzaklaştırma riski taşıyan tekelleşme, ölçek ekonomisi sayesinde sağlayacağı maliyet avantajı nedeni ile muhtemelen şimdikine göre daha fazla hüsnü kabul görecektir. Piyasa temizlenmesi sanal ortamda gerçekleşeceği için fiyat dalgalanmaları ve sinyalizasyon gecikmeleri nedeni ile oluşan kaynak israfı da en aza inmiş olacaktır. (Son cümlede iktisatçı olmayanların anlam kaybı çok büyük değil). Kısaca, yapay zekâ ve büyük veri eşliğinde robotlaşma üretimin organizasyonunda verimlilik artışı yoluyla şimdiki piyasa yapılarına göre, bir miktar tekelleşme getirse de görece daha avantajlı hâle gelecektir. Yeni sistemde üretim bütün istekleri karşılayacak miktarda olmamak anlamında hâlâ kıt olsa da şimdikine göre görece bollaşmış olacaktır.

Yapay zekâ ile desteklenmiş robot üretiminin sağladığı verimlilik artışı nedeniyle emeğin tasfiye olması ve üretimin emek ile bağının kopması hâlinde yeni bir gelir dağılımı meşrulaştırıcısına ihtiyaç olacağı gayet açıktır. Geçmişteki emek bağlantılı içinde yaşadığımız ekonomik bölüşüm sisteminde gelirini emek karşılığı çalışarak elde eden insanların, üretimin tümünü robotların yaptığı sistemde gelirden pay elde etme haklarının hangi kriterlere bağlı olarak belirleneceği konusu tam bir belirsizlik içermektedir. Aslında bu konuda hiçbir işaret yok da değildir.

Gelir dağılımının geleneksel iki kanalından biri olan emeğin devre dışı olması hâlinde sermayenin devreye girmesi, gelir dağılımının tümüyle sermaye sahipliği üzerinden yapılması akla gelen ilk seçenek gibi görünüyor. Madem emeğin üretimle irtibatı koptu o zaman sermaye yoluyla dağıtım sorunu çözülebilir mi? Zira sermaye, üretimden giderek artan oranda pay alarak dağıtım sahnesinde zaten sağlam ve meşru bir yere sahiptir. Geliri tümüyle onun üzerinden dağıtabilir miyiz?

Sermayenin tabana yayılması ve her doğan kişinin kimlik kartı gibi ülke aktiflerine hissedar edilmesi makul bir yol gibi görünüyor. Bu bir nevi, zaten toplumsal kabulü yüksek olan mirasın, bireysel olmaktan çıkarılıp kolektif hâle getirilmesi olarak da görülebilir. Nasıl ki, geçmişte çocukların yaşlı ebeveynlerine bakması, emeklilik sistemleri ile özü korunarak nesillerin birbirlerine bakmasına evrildiyse, mirasta da benzer bir evrilme yaşanabileceği makul görünmektedir. Bu durumda bireyler değil de nesiller birbirinin mirasçısı haline gelirler. Bu, tam da sosyalistlerin ideallerinin gerçekleşmesi olarak görülebilir. Biraz da onların dediği olsun ama bu idealin kapitalistler tarafından gerçekleştirilmesi de ilginç bir ironi olur.

Dağıtımda kulağa hoş gelen bu mirasın eşit bölüşümü, üretim tarafında risk alma, fırsatları değerlendirme veya çok çalışma gibi üretimi dinamize eden faktörleri körelteceği için büyük sorunlar yaratma riski taşımaktadır. Bu durumda her alanda ve yaygın biçimde orta malların trajedisi[1] gündeme gelebilir.

Öte yandan bu tür sorunların “girişimci yapay zekâ” ile aşılabileceği de çok yabana atılmaması gereken bir ihtimaldir. Hatta tama yakın bilgiye sahip, insana göre geçmiş tecrübeyi ve gelecek trendlerini daha iyi tahmin edebilen bir yapay zekâ bu alanda da eksik bilgi ve yanlış tahminlerin yol açtığı iflas ve yıkımlara sebebiyet vermeyen mükemmel bir yatırımcı olabilir. Eğer girişimcilik ve ar-ge yoluyla yenilenme sorununu yapay zekâ ile sorunsuz biçimde çözebilirsek, geriye sadece toplumsal aktiflerin bireyler arasında hangi kritere göre dağıtılacağı konusu kalıyor. Bu da devasa bir sorun ama en azından sorunu teke indirmiş oluyoruz.

İkinci çözüm, sorunu tümüyle çözüme kavuşturmasa da, birincisine göre daha uygulanabilir bir seçenek. Üstelik ilkine de alternatif değil. Buna göre her doğan kişiye yaşadığı sürece eğitim, sağlık ve güvenlik gibi ayni hizmetler yanında isteğe bağlı gündelik tüketim ihtiyaçlarını karşılayacak birey bazında eşit ve şartsız nakdî bir gelir tahsis etmek. Buna literatürde evrensel temel gelir denmektedir. Evrensel temel gelir, şu ana kadar geliştirilen ve her ülkede değişik ağırlıklar verilerek kullanılan “sosyal destek” veya “tamamlayıcı yardımlardan” tamamen farklı bir uygulamadır. Aynen doğan çocuğun birkaç gün içinde bir kimlik alması gibi, doğduğu saat itibari ile bankada adına bir hesap açılacak ve her ay temel geliri oraya yatırılacaktır.

Bu gelir, yıllık da olabilir, haftalık da, günlük de. Belirlenecek usullerle yetişkin oluncaya kadar aile veya hamisi, yetişkin olduktan sonra da bizzat kendisi bu gelir üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunabilecektir. Yani evrensel temel gelir aile durumu, kişisel vasıflar (sağlık, engel, zekâ, çalışkanlık, dürüstlük vb.) ve üretime katkı düzeyine bakılmaksızın sırf vatandaş olduğu için belirli bir alt gelirin şartsız olarak aynı politik sistem içinde yaşayan tüm fertlere verilmesidir. “Aynı politik sistem” kavramı burada kilit önem taşır zira tarihsel miras farklılığı nedeni ile gelişmişlik farklarını tümüyle ortadan kaldırmak mümkün olamayacağı için tüm dünya insanının uzlaştığı bir sistem şimdiye kadar kurulamadığı gibi bundan sonra da kurulması beklenmemektedir. Şimdiki ekonomi düzeninde en önemli sorun, kaynağın nereden bulunacağıdır. Ama üretimin büyük ölçüde robotlarca yapıldığı yeni ekonomik sistemde, böyle bir kaynak sorunu olmayacağı beklenmektedir. Özellikle hizmet sektöründe robotlaşmanın artmasının evrensel temel gelire ihtiyaç duyuracağı açık olduğu için bu alanda üretim artışının gelire dönüşmesinin ekonomik mantığını bir örnek üzerinden açıklayalım. Bir fabrikanın giriş çıkış kontrol ve güvenliğinin 50 güvenlik ve müracaat görevlisi ile sağlanıyor olduğunu farz edelim. Güvenlik personeli asgari ücretle çalışıyor olsun. Güvenlik için aylık toplam 100 birim ücret ödendiğini varsayalım. Her birine iki olmak üzere toplam 100 birimlik bir gelir bu elli kişiye dağıtılıyor demektir. Firma yönetimi güvenlik işinin yüz tanıma ve hareket duyarlı sensörlerle donatılmış kapılar ile sağlamaya karar verdiğini düşünelim. Sistemde çalışan veya ziyaretçi olarak kayıtlı kişilere kapının açılacağı ve ilgililerin ancak bu yolla yetkili oldukları kapılardan geçebileceği bir sistem kurulmuş olsun. Her türlü hareketi algılayan hassas kameraların güvenliği tehdit edecek olağan dışı bir hareketlenme olduğunda bunu kumanda sistemine ilettiği, kumanda sisteminin gerekli sinyaller göndererek her türlü tedbiri aldığı bir sistem kurulmuş olsun. İşlerin başında da bir ya da iki yönetici bulunsun. Daha önce 50 çalışan yerine yerleştirilen yeni güvenlik sisteminin de kurulum ve işletme maliyeti olacağı için 100 birimlik ücret ödemesinin bir kısmı işletme maliyeti olarak bu durumda da harcanacaktır. Ancak burada önemli olan konu, önceleri 100 birim maliyeti olan, belki de insandan kaynaklanan dikkatsizlik, yorgunluk, ihmal, iltimas veya kötü niyet gibi olumsuzluklardan da arındırıldığı güvenlik hizmetinin toplam değerinin artmış olacağıdır. Daha önce bordroda olduğu ve vaktini burada geçirdiği için kendisine ödeme yapılan elli kişiyle yürütülen güvenlik ve yönlendirme hizmetlerinin, yapay zekâ destekli otomasyon sistemiyle, üstelik daha etkin biçimde üretildiği göz önüne alındığında, aynı miktar ücretin bu çalışmayan 48 kişiye ödenmesi, ekonomide, toplamda enflasyona yol açacak, üretilen hizmeti aşan bir talep oluşturmayacaktır. Zira önceleri insanlarca üretilen aynı güvenlik hizmetinin şimdi makinelerce üretilmiş olması, hizmet üretiminde görev almayanlara görev almış gibi bir ücretin ödenmesi toplam talepte, toplam üretimi aşan bir artış oluşturmayacaktır.[2] Bunun tek şartı, makinelerin devreye girmesi nedeni ile üretimde bir azalmanın olmamasıdır. Diğer tüm hizmetler için benzer durumların vuku bulması halinde şimdi çalışanların işlerini makinelere devrederek çalışmama durumunda şimdikine yakın (bu miktar, makine teçhizatın bakım ve amortisman maliyetleri nedeni ile daha az olabileceği gibi artan verimlilik nedeniyle daha çok da olabilir) maaşa bağlanmalarının “yeterli” üretim gerçekleştiği sürece ekonomik bir soruna yol açmayacağını söyleyebiliriz. Burada önemli olan bu dağıtımın yapılmasında yeni bir meşruiyet ihtiyacıdır.

Tabii ki konunun üzerinde çalışılması gereken birçok ayrıntısı var. Dünya üzerindeki tüm işler aynı şekilde ve kolaylıkla makinelere devredilemeyecektir. Makineleri çalıştırmak için fiilen çalışanların durumunun ayrıca değerlendirilmesi gerekecektir. Ekonomide iyileşme ve yenilik için yapılacak her türlü, şimdi adına girişimcilik denen, faaliyetlerde insan zekâ ve gayretini etkin biçimde devrede tutmak için gerekli ödül mekanizmaları doğal olarak şimdikinden farklı biçimde organize edilecektir. Bu konuların bir kısmı tahmin yürütülebilecek ancak bir kısmı zamanla keşif veya icat edilecek niteliktedir. Bu yeni hayat, bir kısmını tahmin edebileceğimiz ama bir kısmı hiçbir tahminde yer almayacak kadar şimdikinden farklı olacaktır. Bu nedenle makineler hayatımızda daha çok göreceği ve çalışma yükünü alacağı için insanoğlunu gelecekte çok daha rutin bir hayatın beklediğini söyleyemeyiz. Şimdi olan birçok sorun olmayacak ama şimdi olmayan birçok sorun olacak, insanlar bu sorunların çözümü için şimdikilerden farklı kural ve kurumlar geliştireceklerdir.

(Sonraki Yazı: Robotlar Sayesinde Erdemin Yükselişi)

 

[1] Orta malların trajedisi, mülkiyeti gruba ait olan malın aşırı kullanımı sonucu kendisini yenileyemez duruma düşüp ortadan kalkmasına denmektedir.

[2] Yeni sistemin kurulmasında kullanılan sermayenin sahibinin de bir gelir hak ettiği düşünülürse bu varsayımın geçerliliğinin tartışmalı hâle geleceği söylenebilir. Bu yerinde bir itiraz olmakla birlikte gelir dağılımını tümüyle emek dışı faktörlere bağlı yapılması halinde ya sermaye yeniden dağıtılacak ya da sermaye sahibi olmayan topluluk üyelerine de bir tüketim hakkı tanınacak bir sistem oluşacaktır. Bizim burada vurgumuz, mal ve hizmet üretiminin nihai hedef kitlesi tüketici birey olduğu için, toplamda her bir üretim kaleminde tüketici birey sayısı gerileyen bir toplumda üretime devam etmek için ana gerekçe ortadan kalkacaktır. Finansal dengeler yanında reel toplam arz ve talep dengesini sağlamayan bir sistem istikrar bulamayacaktır.

Ömer Demir
+ diğer makaleler

ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümünden 1988’de lisans ve 1990’da yüksek lisans derecesi aldı. 1993 yılında Anadolu Üniversitesinde İktisat alanında doktorasını tamamladı, 1996’da doçent 2009’da profesör oldu. Üniversite dışında TÜİK, YÖK ve ÖSYM’de yönetici olarak çalıştı, TÜBİTAK bilim kurulunda görev yaptı. Halen Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinde öğretim üyesi. İktisat metodolojisi ile iktisadın kurumsal yapılarla ilişkileri konusunda çalışmalar yapıyor.