Ömer Demir –
Elde Olanı Sonraya Aktarmada Yardımın İşlevi
İnsanoğlu bugüne kadar elindeki kullanım fazlası olan şeyleri başka zaman veya mekânlarda kullanabilmek için birçok mekanizma keşfetmiş veya geliştirmiştir. “Kullanım fazlası” her zaman var olanın çok bol olması anlamına gelmez. Kıt olan şeyler de zamana veya mekâna bağlı olarak kullanım fazlası olabilir. Az olan bir şeyi, kullanım ihtiyacı olabilecek başka dönemlerde kullanmak üzere zamanlar arasında dengeli dağıtma arzusu, istikrarlı ve güvenli bir insan hayatı için de en temel planlamalardan biridir ve bunu sağlamaya dönük bireysel yöntemler yanında birçok kurumsal yapı ortaya çıkmıştır. Zira üretilen veya elde edilen değerli bir şeyi hemen kullanıp tüketmek yerine olası ömür süresi içinde dengeli biçimde kullanmak üzere uygun olacak şekilde dağıtmak insanın hayat istikrarı bakımından keşfettiği en temel formüllerden biridir. Bu sebeple genelde eldekilerin bir kısmı tüketilir, bir kısmı da gelecek için saklanır. Bu şekilde geleceği güvence altına alma arzusu hem biyolojik hem de sosyal süreçlerde en güçlü motivasyonlardan biridir.
Bir tüketim malını, şu an yerine başka bir zamanda kullanabilme imkânı oluşturmanın iki temel yolu vardır. Akla gelen ilk yöntem gelecekte tüketmek üzere saklamaktır. Gıda maddeleri özelinde stoklamanın güvenli bir yerde paketleyerek muhafaza etme yanında ilave işlemler gerektiren kurutma, tuzlama, konserveleme, soğuk ortamlarda dondurarak saklama gibi birçok yöntemi keşfedilmiştir. İlk insandan beri stoklama (saklama, gizleme) bir yol olarak hep akla gelmiştir ama bugün elde olanı geleceğe aktarma konusunda stoklama hem bu konudaki araçların işlevselliği hem de saklama maliyetleri bakımından her zaman en iyi seçenek değildir. Bunun sebebi, sadece bugün kullanışlı ve değerli olanın, eskime, aşınma veya bozulmadan güvenli biçimde kullanım ihtiyacı olacak zamana kadar muhafaza edilmesi için gerekli işlemlerin maliyetli olması değildir. Böyle bir sorun vardır ama bundan daha büyük bir sorun daha vardır: Özellikle hizmetler, doğası gereği stoklanamazlar. Hizmet üretimi ile meşgul kişiler için bugünkü hizmetlerin bir kısmını geleceğe aktarma, önce mübadele yoluyla bir mala çevirme sonra da o malı stoklama gibi iki aşamalı bir işlem dizisi gerektirmektedir. Örneğin avladığınız balıkları kurutabilir, tuzlayıp veya dondurup saklayabilirsiniz ama hastalık teşhis ve tedavi becerinizi ilerde mübadelede kullanmak üzere depolayamazsınız. Burada birazdan değineceğimiz başka mekanizmalara ihtiyacınız var.
Bugün elde olanı geleceğe aktarabilmenin ilk yolu saklama dedik. Saklama yolu ile geleceğe değer aktarma hem saklama maliyetleri nedeni ile pahalıdır hem de fiilen ihtiyaç duyulacak kullanım zamanının uzunluğu nedeniyle büyük belirsizlikler, dolayısıyla organizasyon güçlükleri içerir.
Eldekini geleceğe aktarmanın ikinci yolu, onu bugün ihtiyacı olan birilerine verip ihtiyaç olacak zamanda daha az, aynı miktarda veya daha fazla olacak biçimde geri almaktır. Eğer elinizdeki kullanım fazlasını başkasına verip ilerde güvenli biçimde ondan geri alma imkânı varsa, bu söz konusu malları uygun koşullarda stoklamaya göre daha çok tercih edilecek bir tüketimi geleceğe aktarma yolu olabilir. Burada paraya çevirmenin de bir üçüncü yol olduğu düşünülebilir ama aslında para (altın, döviz, hisse senedi vb.) sadece kullanmak üzere başkalarına verip ileride geri almanın yöntemlerinden biridir. İlkinde (malı birine ödünç verme) eldeki malın somut bir muhataba verilip ileride ondan geri alınması beklenirken ikincisinde (paraya çevirme) ortak değer ölçüleri olan (aynı para birimini kullanan ve aynı soyut varlıklara benzer değer atfeden) bir insan topluluğuna olan güven sayesinde eldeki malın topluluğa emaneti söz konusudur. Çünkü bugün paraya çevrilen bir mal, aslında başkaları tarafından bugün kullanılmakta, parayı elinde bulunduran kişiye, ihtiyaç duyduğunda ihtiyacı olan malları üreten birilerinden temin edilebileceğinin güvencesi verilmektedir. Bu garantinin kesinliği, sıfır enflasyon ortamında ve kaydi paraların ortadan kalkmayacağını temin eden bir siyasal ve ekonomik sistemin olmasına ve daha da önemlisi gelecekteki ihtiyaçları karşılayacak bir üretim kapasitesinin ayakta tutulabilmesine bağlıdır. Yani para değerini koruyacak ve istendiği an ekonomide o paranın alabileceği mal ve hizmetin üretimi garanti edilmiş olacak. Aslında bu ikisi (paranın değerini koruması ve gerekli malın üretilmiş olması) aynı durumun iki farklı ifadesidir. Zira elde talebi karşılayacak mal yoksa para değerini koruyamaz.
Sonuç olarak, bugün var olan kullanım fazlasını geleceğe aktarmada doğrudan kendi kullanımı için stoklama veya bugün başkalarına verip gelecekte onlardan geri alma olmak üzere iki temel yöntemin varlığından bahsedebiliriz. Onlardan geri alırken aynısı mı, daha azı mı yoksa fazlası mı alınır meselesi, ayrıntıda önemli olmakla birlikte işin doğasının bir karşılıklılık ilişkisi olduğunu değiştirmez. Bugün verilen bir birim malın karşılığı etkili bir üretim sürecinde kullanılırsa gelecekte iki birim olabilir yahut tersinden saklama maliyetleri yüksekse bugün verilen iki birim gelecekte bir birim olarak geri alınabilir. Örneğin iki kilo peyniri, bir kilosunu geri almak üzere soğuk hava deposunda bir yıl bekletmek üzere depo sahibine verirseniz, bu makul bir geleceğe aktarma maliyeti olabilir. Yahut elinizdeki fazla fındığı, fındık bahçesi oluşturması için birine verip üç yıl sonra size iki çuval olarak geri verilmesi de makul bir geleceğe aktarma yolu olabilir. İlkinde kendiniz saklarsanız saklama maliyetleri soğuk hava deposununkinden daha fazla olabilir. İkincisinde bir çuval fındığı depoda beklettiğinizde hem depo maliyeti hem de yağlanma nedeniyle oluşacak kayıp söz konusu iken onu bahçe yapabilecek birine verdiğinizde üretim kapasitesi artışından hem ödünç alan bahçe sahibi olarak kazançlı çıkar hem de üç yıl sonra bir çuval fındık yerine iki çuval fındığınız olur. Bugün verilenin gelecekteki karşılığının ne olacağı, saklama maliyetlerine, beklenen ömre, gelecekteki üretme kapasitesine ve üretim süreçlerin verimlilik katsayısına bağlı olarak değişebilir.
Hem stoklama hem de birilerine verip gelecekte onlardan geri alma bazı risk ve maliyetler içerir. Bugün bir çuval fındığı başkasına verip üç yıl sonra iki çuval olarak geri almak, geri gelmeme ihtimali bakımından riskli, ama bozulmayacak ortam oluşturma ve çalınmaya karşı koruma bakımından ise daha az maliyetlidir. İkinci yolun (şimdi başkasına verip sonra ondan geri alma) düşük maliyetli olması, bireyler arasında kurulan bağların gücüne bağlıdır. Bireyler arasındaki güçlü bağlar, sevgi ve saygı yanı sıra hak ve sorumlulukları düzenleyen ve onlara güçlü yaptırım gücü desteği ile hukuki koruma sağlayan kurumların varlığına olan güveni de kapsar.
Sonuçta bugün fazla olanı geleceğe aktarma yolları içinde, birileri üzerinden aktarma, en eski keşiflerden biridir. Bu birileri, önce aile fertleri ve yakın akrabalar olmuştur. İnsanlar biyolojik yakınlarına her zaman daha çok güvenmişlerdir ve hâlen bu durum birçok yerde geçerliliğini korumaktadır. Genelde miras çocuklara bırakılır ve ilerde büyüklerine onların bakması beklenir. Çalışamaz duruma geldiklerinde insanlar bakma yükümlülüğü yerine getirmede, yakın akrabalardan sonra yüz yüze ilişki kurulacak komşulardan başlayarak ilişki içinde bulunulan diğer insanların sorumluluk alması beklenmektedir.
Bugün ihtiyacı olana verip gelecekte ondan geri almanın insanlar arasında bir yardımlaşma biçimi olduğu açıktır. Bugün ihtiyacınız olmayanı ihtiyacınız olan zamana kadar sizin için birisinin saklaması (yahut şimdi tüketip o zaman size geri vermesi) hayatınızın devamına temel bir katkı olarak önemli bir yardım türüdür. İhtiyacınız olduğunda sizin tüketiminizi de karşılayacak birilerinin olmadığı bir durumu düşünürseniz bunun ne kadar büyük bir yardım olduğunu anlamak daha kolay olur. Örneğin tüm emeklilik haklarının geçersiz sayıldığı, herkesin bankalarda parasının olduğu fakat tüketim için ihtiyaç duyulan mal ve hizmetleri, kendi ihtiyaç fazlası olarak üretecek hiçbir ferdin olmadığı yahut üretimin azlığı nedeni ile sadece o an üretim sürecinde bulunanlara pay verilecek bir üretim yapılabildiği durumları tahayyül edelim. Her bir durumda da aslında refahın istikrarının insanlar arasındaki birbirine yardım sözleşmesine bağlı olduğu açıkça görülür. Tapular, hisse senetleri, banknotlar hatta altın ve dövizler, kendi başlarına refah artışına katkıda bulunamazlar. Tüm bu mal dışı kaydi değerler, karşılığında mal ve hizmet temin edilebildiği zaman işe yararlar. Bu temin edilebilirliği belirleyen de o an üretim yapanların gerçekleştirdiği üretim miktarıdır. Bu miktar yeterli ise kaydi değerler, hatta sözler işe yarar, değilse yaramaz. Üretenler öncelikle kendi ihtiyaçlarını karşılarlar.
Kısaca insanlar ürettiklerini aralarında bölüşür; özellikle de yarın (aynısını, azını veya çoğunu) almak üzere bugün birilerine verirken güvene dayalı bir yardımlaşma gerçekleştirirler. Bugün birinde mevcut olanı alıp ihtiyacı olduğu zaman ona veren, aslında hayatını devam ettirmede o kişiye yardımcı oluyor demektir. Bu yardım ilişkisinin aldığı farklı formlar, işin özünde bir yardım olduğunu görmeyi engellememelidir.
Verileni daha sonra geri alma konusunda güven çok önemlidir. Bu sebeple güven, başkaları ile şimdi birlikte iş yapmada olduğundan daha çok gelecekte karşılığının verileceği ilişkiler oluşturmada hayati önem taşır. Bu sebeple hem kuşak içi hem de kuşaklararası bu değiş tokuş sözleşmelerine uymayı sağlayacak değer yargıları ve somut kurallar birlikte yaşamın en temel yapı taşlarıdır. Dolayısı ile güven olmadan iş bölümü olmaz, borçlanma olmaz, dolayısıyla yardım da olmaz.
Haftaya Devamı: İş ve İmkânları Dengeli Dağıtmada Yardımın Rolü