BİR KÜLTÜRLER, DİLLER VE DİNLER MOZAİĞİ OLARAK MARDİN
Mustafa Acar –
“Istanbul Network for Liberty” (İstanbul Özgürlük Ağı) adıyla 2011 yılında, dinî, ekonomik ve siyasi özgürlük gibi evrensel değerlerin İslam ile uyumlu olduğunu göstermek amacıyla araştırmacıları, akademisyenleri ve aydınları bir araya getirmek için, bu satırların yazarının da aralarında bulunduğu bir grup aydın, akademisyen ve aktivist tarafından kurulan, daha sonra Islam & Liberty Network (İslam ve Özgürlük Ağı) olarak adı değiştirilen 9. ILN Mardin Konferansı vesilesiyle 27-29 Ekim 2022 tarihlerinde Mardin’de bulunduk. Önceki iki yazıda ILN ve Konferansta sunduğum bildiri çerçevesinde bazı hususları ifade ettim. Mardin gibi bir şehirde bulunup da Mardin’i yazmamak olmayacağından bu yazıda da biraz Mardin’i anlatmaya çalışacağım.
Mardin, kelimenin tam anlamıyla bir kültürler, diller ve dinler mozaiği. Dünyada gerçek anlamda çok-kültürlü, çok-dilli, çok-dinli, çok-etnik-kökenli bir şehir arıyorsanız, Mardin’i mutlaka görmelisiniz. Farklı tarihsel dönemleri yansıtan tarihi eserler, mimari yapılar, farklı dili konuşan, farklı dinlere ve mezheplere mensup insanları bir arada barış içinde yaşar durumda görebileceğiniz bir kent olarak Anadolu’nun (yakın geçmişte depremin vurduğu Hatay ile birlikte) en ilginç şehri olan Mardin, dünyada da türünün nadir örneklerinden biridir. İslam, Hristiyanlık, Musevilik Mardin’de bir arada, yan yanadır; yine bu dinlerin de kendi içinde çeşitli mezhepleri vardır: Sünnilik, Alevilik, Ortodoksluk, Katoliklik, Nusayrilik, Ezidilik, Süryanilik, … Bitti mi, bitmedi: Türkçe, Arapça, Kürtçe, Süryanice Mardin’de bugün de yaşayan, konuşulan, iletişim kurulan dillerdir. İşte Mardin yüzyıllardır bu üç din ve dört dilin, farklı kültürlerin yan-yana, iç-içe, bir arada barış içinde yaşamayı başardığı, örnek bir şehirdir. Mardin’in dar sokaklarında dolaşırken insan adeta tarih içinde bir yolculuğa çıkmakta, çok eski zamanlara gidip gidip gelmektedir. Şehir ve yakın çevresinde Roma, Bizans ve İslam uygarlığından, Asurlular, Selçuklular ve Osmanlılar döneminden kalma çok sayıda eserler görmek mümkündür.
Mardin’in gezmeye görmeye, ziyaret edip soluklanmaya değer pek çok tarihi-turistik yeri var kuşkusuz. Ama bunlar içinde özellikle zikretmeye değer olanları Kasımiye Medresesi, Deyrulzafaran Manastırı, Mardin Kalesi, Ulu Cami, Savurkapı Medresesi ve Sabancı Müzesi olarak sıralanabilir. Kasımiye Medresesindeki[1] insan hayatının beş evresini (bebeklik, çocukluk, gençlik, yaşlılık ve ölüm sonrası) temsil eden havuzun bulunduğu Havuzlu Avlu gerçekten ilginç, görmeye ve üzerinde düşünmeye değer. Hepimiz başkalarının elimizden tuttuğu bir bebeklik ve çocukluktan sonra kabımıza sığamadığımız bir delikanlılık çağı yaşıyor, yaşlılığımızda dinginleşip yavaşlıyor, sonra da “Bütün canlar ölümü tadacaktır” İlahi düsturu gereğince, zamanı gelince öteki âleme irtihal ediyoruz… Kasımiye Medresesinden güneye doğru önünüzde uzanıp giden uçsuz bucaksız Mezopotamya Ovasının seyrine doyum olmuyor. Medreseyi gezerken külliyenin odacıklarından birinde Artuklu Üniversitesinden hat sanatıyla ilgilenen bir hocayla tanıştık. Hoşbeşten sonra biraz muhabbet ettik, hemen oracıkta bir karton üzerine o maharetli elleriyle kaligrafik olarak, kendi mührünü de bir köşeye basmayı da ihmal etmeden, “Prof. Dr. Mustafa Acar” yazdı ve hediye etti; para teklif ettim almadı. Büyük bir alicenaplık ve misafirperverlik örneği göstererek verdiği bu hediyeyi, benim için değerli bir hatıra olarak şimdi odamda saklıyorum.
Kafile olarak gezi programı kapsamında Mardin’in önemli dinî mekânlarından Deyrulzafaran[2] Manastırını da ziyaret ettik. Mardin’de kayda değer bir nüfusa sahip Süryanilerin en önemli dinî merkezi olan manastır hem bir dinî mabet, hem de turistlerin gezip görebileceği yarı müze niteliğinde. Manastır yetkilisi Metropolit/Papaz Efendi kafilemizi sıcak bir şekilde karşıladı, makamında ağırladı. Burada kendisiyle manastırın tarihsel geçmişi, misyonu ve sunduğu hizmetler üzerine bir saate yakın süren bir sohbetimiz oldu. Söylediklerine göre bu manastır ve Mardin, Hristiyanlığın tarihinde Antakya kadar önemli bir merkez rolü oynamış, dinî inançlar ve ritüellerin korunmasına katkıda bulunmuş.
Yine Mardin gezimiz bağlamında mutlaka anmam gereken yerlerden biri de, Leyli Konağı. Mardin’in tarihi önemi olan, meşhur mekânlarından biri burası, bir restoran. İnsanların ailece canlı müzik eşliğinde karnını doyurabileceği nezih bir mekân. Sunumlar yapıldıktan, bilimsel etkinlik tamamlandıktan sonra biz de kafiledeki dostlarla birlikte bir akşam yemeğinde Leyli Konağı’nda buluştuk; canlı müzik ekibinden, bir değil iki değil üç değil, tam dört dilde birbirinden güzel şarkılar ve türküler dinledik. Tam anlamıyla bir müzik ziyafetiydi bu: Anadolu mozaiğini yansıtırcasına Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice şarkılar, dinleyenleri eskilerin tabiriyle mest etti. Müzik ekibinin şefi ve sözcüsü arada bir program kapsamında söyledikleri şarkılar ve türkülerin öyküsünü de anlattı, her birinin kulak vermeye değer bir öyküsü vardı. Urfa’nın meşhur “sıra geceleri”ni andırır bir öyküsü var konağın ve konaktaki icraatın. Yıllardır her akşam bu icraatı yapıyor, dört dilde şarkılar söylüyorlarmış. Yaptıkları işin çok kültürlülük bilincine yaptığı katkının da çok iyi farkındalar. Bu ülkede bir dönem Kürtçe konuşmanın bir bölünme sebebi olarak görülüp onlarca yıl yasaklanmış olduğu gerçeği dikkate alındığında, Mardin’de Leyli Konağında, aynı mekânda farklı anadilleri konuşan kozmopolit bir dinleyiciler kompozisyonuna dört dilde müzik ziyafeti gerçekten çok manidar, takdire değer bir hizmetti. Bu arada yine müzik korosunun şefinden bizim Türkçe’de herkesin dilinde olan (mesela Kâtibim/Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur) bazı popüler şarkıların aslında Arapça ya da Kürtçe kökenli olduklarını duymak da ilginçti.
Mardin’in yöresel lezzetleri arasında kaburga dolması, dobo, zırh kebabı, ırok, ıkbebet, işkembe dolması ve sembusek var; bunların bir kısmını uğradığımız lokantalarda tatma imkânı bulduk. Eve dönüş zamanı yaklaşınca, bir yandan Mardin’in dar sokaklarını arşınlar, tarihi mekânlarını ziyaret ederken, bir yandan da eve ve sevdiklerimize ne götürelim diye sorduk. En başta buzdolaplarına yapıştırılabilecek, Mardin’in tarihi ve turistik yerlerini resmeden envai çeşit magnetler zaten elde bir, olmazsa olmaz. Yine bu bağlamda sayılabilecek çok sayıda yiyecek ve süs eşyası da var. Ama tavsiyeler arasında Mardin deyince akla gelecek, eve veya sevdiklerinize hediye olarak götürülebilecek üç ürün özellikle öne çıkıyor: Badem şekeri, dibek kahvesi ve bıttım sabunu. Biz de bunlardan birer ikişer kg. ya da paket alıp çantamıza koyduk, dönüşte bizimle beraber eve getirdik. Magnetleri dağıttık, badem şekerini dostlarla beraber çoktan yedik bitirdik; hatta bıttım sabunu da çoktan bitti; ama dibek kahvesi hâlâ var, eve gelen dostlara ikram ediyoruz.
Mardin’de bendenizi bekleyen bir sürpriz de, beni gıyabımda tanıyan, adımı duymuş, hatta bazı kitap, makale veya çevirilerimi okumuş ama daha önce yüz yüze görüşmediğimiz bazı sevgili gençlerle tanışmaktı. Artuklu Üniversitesi öğrencisi, çeşitli bölümlerde okuyan öğrencilerle sunum aralarında, ama daha çok da şehir gezisi sırasında ve yemekte sohbet ettik, şakalaştık. Sağ olsunlar, yaptıkları iltifatlarla beni duygulandırdılar. Akademisyenlik mesleğini cazip kılan taraflarından biri de bu: Verdiğiniz eserlerle, derslerle, konferans ve yaptığınız konuşmalarla bazılarını sınıfta tanıdığınız, bazılarını ise hiç tanımadığınız, uzak diyarlardan insanlara doğrudan veya dolaylı olarak ulaşabilme, onların zihin dünyasına dâhil olabilme, hayatlarına dokunabilme imkânı vermesi.
Mardin güzel bir şehir ama sadece evleri, yemekleri ve tarihi mekânlarıyla turistik olarak güzel değil. Uzun yıllar farklılıkların bir arada, yan yana birbirine sahip çıkarak nasıl yaşadığına da güzel bir örnek. Günümüzün en önemli değerlerinden olan farklılıklara saygı ve özgürlükleri koruyan uygulamaların kalıcı tarihsel izleri üzerinde bulunmak geleceğe dair umut verici. Bu değerleri koruyanların kazançlarıyla koruyamayanların kayıplarını düşünmek, konuşmak ve tartışmak için de güzel bir mekân. Ülkemizin sınırları içinde olması da büyük bir şans bizim için. Henüz gidip görmeyenler acele edin lütfen!
Resim 1: 9. ILN Mardin Konferansı Katılımcıları Toplu Halde, Mardin, 27-29 Ekim 2022.
[1] https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/mardin/gezilecekyer/kasimiye-medresesi
[2] https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/mardin/gezilecekyer/deyrulzafaran-manastiri
Mustafa Acar
1986 yılında ODTÜ İktisat Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını ABD Purdue Üniversitesi’nde tamamladı (2000). İktisadi gelişme ve uluslararası iktisat alanında 2004’te doçent, 2009’da profesör oldu. Kırıkkale üniversitesi (2000-2011) ve Aksaray üniversitesinde çalıştı (2011-2015). 2015 yılından bu yana Konya N. Erbakan üniversitesi iktisat bölümünde görev yapmakta olan Prof. Acar’ın akademik ilgi alanları arasında genel denge analizi, bölgesel iktisadi bütünleşmeler, AB, tarım ve tarımsal politikalar, ekonomik özgürlükler, küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi bulunmaktadır. Yayımlanmış 22 telif, 18 çeviri kitabı, 65 kitap bölümü ve uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.