Günümüz Dünyasını Açıklamada Antropolojinin Rolü: Bir Kitap Tanıtımı ve Yorum

– Ahmet Tıktık

Antropolog ve gazeteci Gillian Tett, Haziran 2021’de yayınladığı kitabında 1 antropolojik yöntem ve araçların günümüz dünyasını daha iyi anlamada yardımcı olacağını söylüyor.
Bu kitabı okurken iki nokta aklıma geldi. Birincisi, 2006 yılında Dünya Bankası yönetim kurulu üyeliğinden emekli olan ve şimdi hatırlayamadığım bir duayenle ülkelerin kalkınma çabaları üzerine yapılan bir konuşmada söylediği ve unutamadığım şu cümlesi olmuştu: “Üye ülkelerin kalkınma çabalarına destek olmak üzere sunacağımız ürünler/çözümler, kitabi bazda (“textbook-based”) değil, ülkenin bağlamına dayalı (“context-driven”) ürünler/çözümler olması gerektiği” mealindeki cümlesi. Bu gözlemin Tett’in kitabı ile ilgisine daha sonra değineceğim.


İkinci nokta da mesleki kariyerimle ilgili. Devlet Planlama Teşkilatındaki mesleki kariyerimin büyük bir kısmı ekonomik modelleme üzerine geçti. Bu alandaki başlıca araçlar ekonometrik tahmin yöntemleri, makroekonometrik simulasyon ve hesaplanabilir genel denge modelleri idi. Bunlar için de girdi-çıktı analizi, milli gelir muhasebe sistemi, kamu finansmanı, ödemeler dengesi ve merkez bankası bilançosunun entegre bir çerçevede ele alınması gerekiyordu. Bu entegre/ sistem bütünlüğünün olası hareketini de geçmiş veri setlerini ve yukarıda bahsettiğim araçları kullanarak kısa ve orta vadeli perspektifte tahmin etmeye çalışırdık. Bu şekilde çeşitli kamusal müdahalelerin analizlerini yapıyor ve tahminlerimizi siyasi karar alıcılarına sunuyorduk. Bu nokta da bir kenarda dursun ve kitapla ilgisi aşağıda değineceğim noktalardan çıkacaktır.
Kitabın temel argümanı, sosyal bilimler, teknoloji ve tıbbi alanlarda geliştirilen araçlar (örneğin ekonomik modeller, bilanço analizleri, kantitatif finansal modeller, büyük veri setleri analizi, yapay zeka ve hastalıklarla mücadele) hayatı kolaylaştıran, öngörülebilirliği artıran ve bir ölçüde insanların refahını artıran araçlar oldu. Fakat bu araçların ortak özelliği sınırlılığı (bounded) ve tünel-bakış (tunnel-vision) tabanlı olması: sistemin performansı, modeli nasıl kurguladığınıza bağlı ve dışarıda bırakılan faktörler göz ardı edilmektedir. Bu araçların geliştirildiği bağlam (context) değişmediği sürece faydalı olmaktadır. Bağlam 2 değiştiğinde ise kullanımları, ormanda karanlıkta yürürken sadece elimizdeki son derece gelişmiş pusulaya bakarak yön bulmaya benzemekte ve gitmek istediğimiz yere ulaşmada faydalı olmayacaktır.


Yazar, bağlamın ve dışşsalıkların dinamik bir şekilde değiştiği günümüz dünyasında, şirketlerin, kurumların ve hükümetlerin yönlerini nasıl bulacağı, politikalarını ve kararlarını nasıl sonuç alıcı şekilde oluşturabilecekleri sorusuna “tünel-bazlı bakış” tan “yanal bakış”a (lateral vision) geçişle mümkün olabileceğini ileri sürmektedir. Yanal bakışa sahip olabilmenin yolunun da kültürel antropoloji alanından geçtiğini ileri sürmekte ve bu alanın yöntemlerinin kullanılmasını önermektedir.


Antropoloji önerisini okuduğumda şaşırmıştım. Çünkü antropoloji ile ilgili şöyle bir algıya sahiptim: antropoloji, geçmiş ve günümüz egzotik toplumlarını, onların kültürel çeşitliliğini ve bunlardaki değişimi inceleyen bilim dalı. Bu kitapla birlikte antropoloji alanındaki 20 yüzyılın ikinci yarısından sonraki yeni yönelimi, bu defa batı toplumları, kurumları ve şirketlerindeki kültürel değişimi inceleyen bir bilim dalına dönüştüğünü öğreniyoruz.


Antropolojinin, diğer alanlara getirdiği ilave boyut da kullandığı yöntemde: incelediği topluma, kuruma veya meslek grubuna yukarıdan/dıştan bir bakış açısı (top-down)’dan ziyade içeri ile yaşayarak (immersing), sahadan gözleyerek anlamaya, görülmeyen noktaları bulmaya, dış gürültüden ziyade sosyal sessizlikleri keşfetmeye çalışmasıdır (worm’s eye view). Bu anlamda “tünel-bazlı bakışı” kullanarak çözüm sunan diğer alanlara (tıptan ekonomiye, finansa, teknoloji sektörüne, kamusal politikalara) tamamlayıcı bir rol oynamakta.
Buraya kadar olan noktaları bir örnekle somutlaştırmak istiyorum. Diyelim ki ülkenin eğitim sisteminin performansı ile ilgili bir rapor hazırlamak istiyoruz. “Top-down” (veya tünel-bakış) yaklaşımı kullanan bir iktisatçı veya sektör uzmanı gözü ile hazırlanacak raporda muhtemelen eğitimle ilgili makro göstergeler (okullaşma oranları, derslik başına öğrenci, öğretmen başına öğrenci, eğitime bütçeden ayrılan kaynakların payı, okulların teknolojiye erişimleri vb.) kullanılacak, bunlara ilave olarak uluslararası karşılaştırmalar (PISA vb.) yapılacaktır ki bunlar yapılan analizde asgari olması gereken göstergelerdir. Bu yönteme, sektörün içindeki oyuncuların (öğretmen, öğrenci, ebeveynler, okul yöneticileri) içerden bakışlarını, dışarıdan görünmeyen kültürel yapıyı yansıtan antropolojik çalışmanın getireceği ilave bir analiz, raporu daha yetkin kılacaktır. Böylesi bir çalışma için bakınız Amerikalı gazeteci Amanda Ripley’in kitabı 3. Ripley, üç lise öğrencisinin bir yıl boyunca üç ülke, Finlandiya, Güney Kore ve Polonya okullarındaki yolculuğunu gözlemleyerek Amerikan eğitim reformu tartışmalarına ilginç bulgular sunmaktadır.
Kitabın kısa bir özetini sunmadan önce yazar hakkında bilgi vermek istiyorum. Gillian Tett, eğitim geçmişi olarak bir antropolog. Sovyet Tacikistan’ındaki evlenme adetleri üzerine Cambridge Üniversitesinde doktora yapmış. Daha sonra Financial Times’da gazetecilik hayatına başlayarak finans ve ekonomi alanına adım atmış ve halen aynı gazetenin Amerika ofisinin yönetim kurulu başkanı olarak görevini sürdürmekte ve yazılarına devam etmektedir.


Gillian Tett, antropoloji alanında kullanılan etnografik yöntemi 4 kullanarak 2005-2007 döneminde Wall Street finans dünyasının kültürünü araştırmış. Reel ekonomiden izole edilmiş bu kültürün ürettiği toksik finansal türev ürünlerin nasıl bir risk barındırdığının farkına varmış ve 2008 global finansal krizi önceden öngörmesi ile uluslararası finans dünyasında adını duyurmuştur.
Kitap, “Öteki: Antropolojik Zeka” adlı önsözden sonra üç bölümden oluşmakta. Birinci bölüm, “yabancı olanı” (strange) “anlama/tanıma”(familiarization)’nın önemi konusunda vaka analizlerinden bahsetmektedir. Örneğin 2014 yılında Afrika’daki Ebola salgınını durdurmada önceleri sadece tıbbi yöntemlerin nasıl başarısız olduklarını ve ancak yerel kültürü anlama ve çözümün bir parçası kıldıktan sonra başarının geldiği vakası. Bu bölümde ayrıca Intel ve Nestle’nin antropolog istihdamı yoluyla farklı pazarlara sunulan ürünlerin çeşitlendirilmesi ve pazara girişleri ilgili deneyimleri anlatılmakta.
Kitabın ikinci bölümü yukarıda değinilen öteki kültürleri anlamayı tersine çeviren antropolojik süreç hakkında: Bilineni (familiar) yabancılaştırma (strange), daha doğrusu yabancı gözü (kültürü/anlaması) ile kendimize bakma, kıyıda-köşede kalan göremediğimiz varsayımlarımızı/yanlarımızı görme hakkında. Su içinde olan balığın suyu görememesi, ancak dışarı çıkınca farkına varması gibi. Financial Times muhabiri olarak Tett, bankerler dünyasında yoğun bir gözlem imkanı bulmuş ve suyun dışındaki balığın farkına varması gibi biriken riskleri ve düzenleyici kurumların körlüğünü (FED dahil) bu bölümde anlatmakta.
Son bölüm, toplumsal kör noktalarımıza, “sosyal sessizlik” (social silence) konusuna ayrılmış. Günümüz dünyasının süregiden gürültüsü arasında boğulup görünmeyen kör noktaların farkına varılmasında antropolojinin rolüne, sunduğu “habitus”, “sense-making”, “yanal bakış” gibi kavramlarla kamu yönetimi, ekonomi, teknoloji ve diğer alanlarda sunulan çözümlerin ve uygulamaların daha etkili ve kapsayıcı sonuçlar doğuracağı belirtilmektedir. Bu bölümdeki örnek vakalar, Trump’ın seçilmesi, bu süreçte yönlendirici rol oynayan Cambridge Analytica adlı teknoloji danışmanlık firmasının modeli, şirketlerdeki IT yatırımlarının karşılaştığı problemler, borsadaki alım-satımcıların (trader) karar süreçleri, büyük veri setleri ve yapay zekayı kullanarak her alanda teknolojik çözümler sunan veri analistleri ve mühendislerin sadece olanı açıklayabildikleri (hard data) ama nedensellik konusunda antropolojik perspektiften (soft data) yoksun oldukları ve yatırımcılar ve tüketicilerin çevre-sürdürülebilirlik-yönetişim konusunda artan hassasiyetleri ve şirketlerin bu algıya uygun yönetim stratejilerindeki (“shareholder” yerine “stakeholder”u önceleme) değişimler anlatılmaktadır.
Bitirmeden önce şu üç noktaya da dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, kitaptaki konular ve çeşitli vaka analizleri işletme, sosyoloji, ekonomi, tıp (halk sağlığı), finans, IT, veri analizi, ve kamu yönetimi derslerinde kullanılabilir olmaları. İkinci husus da antropolojinin getirdiği bakış açısı, araçları ve yöntemlerinin tüm akademik programlara ilave bir perspektif sağlayacağını düşünüyorum. Tett’in ileri sürdüğü gibi, akademik disiplinler arasındaki sınırların ve bürokratik kültürün gevşetilmesi, hem sosyal bilimlerin kendi içinde hem de sosyal bilimlerin fen bilimleri ve veri bilimi ile daha disiplinlerarası bir müfredata doğru evrilmesi gerekmektedir. Üçüncü nokta, şirket sektörü ve kamu kurumlarının hem hizmet ve ürün sundukları tüketici gruplarını ve vatandaş kesimlerini daha iyi anlamaları hem de kurum içi yönetişimi etkinleştirmek için antropolog istihdam ettiklerini gözlemekteyiz. Bir örnek: ABD Başkanı Joe Biden, Şubat 2022’de sosyolog ve antropolog Alondra Nelson’ı Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Politika Ofisi’ne Başkan olarak atadı.
Sonuç olarak, antropolojik analiz, incelediği konuyu bir “iç yolculuk” hassasiyeti ile ele alıp insanoğlunun karşılaştığı sorunları aşmada yardımcı bir araç potansiyelini barındırmaktadır. Şüphesiz her derde deva değildir. Diğer disiplinlerin sunduğu yöntem ve analizlere tamamlayıcı bir rol oynayabilir. Bir örnekle yazımızı sonlandıralım. Bir ülkedeki işsizliği azaltma konusunda tipik olarak ücretler üzerindeki kamusal yüklerin azaltılması ve ekonomide büyümenin sağlanması önerilmektedir. Kısmen bu doğrudur. Ancak bunun yanında o ülkedeki bağlamı da anlamak: işsizlere hizmet götüren kamu ve özel kurumların etkililiği, kapasiteleri, işsizler, işverenlerin beklentileri, vd aktörleri de bütüncül bir anlayışla analiz etmek gerekmektedir. Böylesi bir yaklaşım daha etkili sonuçlar verecektir diye düşünüyorum. Başta değindiğim Dünya Bankası yönetim kurulu üyesinin meramı da buydu.

Ahmet Tıktık
+ diğer makaleler

Ekonomist. Lisans (1979), yüksek lisans (1981) ve doktora (1996) ODTÜ. 1980-1997 döneminde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) uzman yardımcısı, uzman ve daire başkanı (Ekonomik Modeller Dairesi). 1997-2002 Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (Tahran) direktör (Ticaret) ve Genel Sekreter Yardımcısı. 2002-2008 DPT Müsteşarı. 2009-2017 döneminde İslam Kalkınma Bankası (Cidde) kurumsal hizmetler Başkan Yardımcısı. 2018-2020 İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İslam Ekonomisi bölümü öğretim üyeliği.


  1. Anthro-Vision: How Anthropology Can Explain Business and Life, Gillian Tett, Random House, June 2021, Londra, 282 s.

  2. Bağlamdan şu kastedilmekte: yerel koşullar, kurumsal yapı, sosyal ve kültürel ortam, iklim değişikliği, yükselen popülizm, pandemik risk ve diğer dışsallıklar.

  3. The Smartest Kids in the World: And How They Got That Way, Amanda Ripley, July 2014

  4. Antropolojik bir yaklaşım olan etnografi yönteminin amacı, bir topluluğun kültürünü, geleneklerini, inançlarını ve davranışlarını anlamaya çalışmaktır. Bu yöntemde araştırmacı gözlem yaptığı ortamdaki bireylerin, meslek gruplarının yaşamlarına herhangi bir müdahalede bulunmadan araştırmacı kimliğini de gizleyerek onlarla her şeyi paylaşmaya çalışır.