MISIRLI ENTELEKTÜEL PROF. DR. HASAN HANEFİ’NİN ARDINDAN
İslam dünyasının büyük düşünürlerinden ve velûd kalemlerinden birisi daha dâr-ı bekâya göçtü. 21 Ekim 2021 tarihinde, 86 yaşında vefat eden Hasan Hanefi, Mısır’ın ve İslam dünyasının önemli entelektüellerinden birisiydi.
1935 yılında Kahire’de dünyaya gelen Hanefi, Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi felsefe bölümünden mezun olmuştur. Mezuniyeti sonrasında Fransa Sorbonne Üniversitesine kendi imkânlarıyla gidip doktorasını yapmıştır. Sorbonne Üniversitesinde İslam’da metodoloji üzerine Menâhicu’l-İslamiyye adlı doktora tezini kaleme alan Hanefi, tezinde Mutezile’nin usul-i fıkıh anlayışını çalışmıştır. Hasan Hanefi, Fransa’dan döndükten sonra Amerika’ya gitmiş ve iki yıl ABD’de hocalık yapmıştır. Amerika’dan döndükten sonra özellikle Camp David Anlaşması sonrasında yazdığı sert yazılardan dolayı üniversiteden atılmıştır. Bu süreçte Fas’a gidip iki sene de orada hocalık yapan Hanefi sonrasında Japonya’ya gitmiş ve üç sene de orada hocalık yapmıştır.
Hasan Hanefi’nin yetiştiği dönemde İhvan-ı Müslimin hareketinin etkisi vardır. Paris’e gitmeden evvel Hanefi’nin düşünce hayatını Mevdudi, Seyyid Kutub ve Hasan el-Benna gibi isimler şekillendirmiştir. İslami fikriyattan ciddi şekilde etkilenen Hanefi, Paris’ten döndükten sonra kendisini İslam’ın sol yorumu olarak bilinen “el-Yesaru’l-İslami” akımının içerisinde bulmuştur. Mısır’da ‘İslami sol’ hareketinin kurucusu olarak tanınan Prof. Dr. Hanefi’nin çalışmalarının temelinde Cemalüddin Afganî, Muhammed Abduh, Reşit Rıza gibi düşünürlerin yenilikçi fikirleri bulunuyordu. Kendisini Seyyid Kutub’un düşünce geleneğinin sol yorumu ya da ilerici sol mirasçısı olarak tanımlayan Hanefi, hem doğu hem de İslam düşüncesine hâkim bir zat olarak temayüz etmiştir.
Hanefi’nin İslami sol anlayışının arka planında aslında antiemperyalist bir tutum bulunmaktadır. Hanefi’nin bu söyleme yaslanırken esasında ilhamını reel hayatta karşılığını bulan ve tüm ümmeti, hatta tüm insanlığı ilgilendiren bazı hassas gelişmelerden almıştır. Filistin’in İsrail tarafından işgal edilmesi, İslam dünyasının Batı tarafından sömürge haline getirilmiş olması, Hanefi’yi sol yoruma götüren önemli etkenler olarak karşımıza çıkar. Bütün bu olumsuz durumlara karşılık Hanefi, İslam’ın özünün haktan, hukuktan, emekten yana olduğunu daha fazla öne çıkarmak için bu söylemi kullanmış, Sovyetlerin çöküşünden sonra bu söylem yerini “Aydınlanmış İslam” kavramına bırakmıştır. Çağdaşları Muhammed Arkon, Muhammed Abid Cabiri, Taha Abdurrahman, Nasr Ebu Zeyd gibi Hanefi de yenilikçi ekoldendir.
Hanefi’nin fikriyatı genel manada İslam düşüncesini yenileme üzerinedir. Ehl-i Hadis ekolünün metni ve dogmayı merkeze alan tavrına karşılık Hanefi bu düşüncenin Orta Çağlarda o günün toplumsal koşullarına göre şekillendiğini ifade etmiştir. Rey ehli dediğimiz vicdanı, vakayı, düşünceyi, tümevarımı, olguyu da esas alan düşünce geleneğinin ortaya çıktığı dönemde etkili olamadığını söyleyen Hanefi bugün de İslam dünyasının bu düşünce yapısına ihtiyacı olduğunu savunmuştur.
Ardında 60’a yakın eser bırakan Hanefi’nin en önemli eserleri Miras ve Yenileme, Transferden Yaratıcılığa, Arap Medeniyeti Ansiklopedisi, Doğu ve Mağrip Diyaloğu olarak bilinmektedir. Türkçede İslami İlimlere Giriş, Gelenek ve Yenilenme, Doğu Batı Tartışmaları, İslam Kültüründe İnsan ve Tarih gibi kitapları yayınlanan Hanefi’nin bunlardan başka külliyat özelliği taşıyan ve henüz Türkçeye kazandırılmamış çok önemli eserleri vardır. Kelam üzerine yazdığı Akideden Devrime, felsefe üzerine yazdığı ve dokuz ciltten oluşan Nakilden Yaratmaya, fıkıh eseri olarak kaleme aldığı Nastan Vakaya, tasavvufla ilgili olarak kaleme aldığı Fenadan Bekaya, sekiz ciltlik Mısırda Din ve Devrim ve nihayet 800 sayfalık Oksidantalizme Giriş adlı eserleri Hanefi külliyatının önemli parçalarını oluşturmaktadır. Ne yazık ki Hanefi’nin bu kıymetli çalışmaları henüz Türkçeye çevrilmemiştir. Hanefi’nin İslam düşüncesine yaptığı orijinal katkılar muhakkak değerlendirilmeli, eserlerinin tamamı Türkçeye bir an evvel çevrilmelidir. Özellikle oksidantalizm üzerine kaleme aldığı geniş hacimli eserin bir an evvel Türkçeye kazandırılması büyük önem arz etmektedir.
Bir siyasal yönetim biçimi olarak demokrasiyi savunan ve Müslüman halkların kendi ülkelerindeki ailevi, askerî ve totaliter yönetimleri demokratik mücadele yöntemleriyle bertaraf edebileceğini söyleyen Hanefi, İslami sol akımın güçlü bir temsilcisi olarak ezilen, yoksullaştırılmış ve kenara itilmiş insanların demokrasi yoluyla siyasete katılarak güçlenmelerinden yanadır. 1940’lardan sonra Arap dünyasının sosyalist çizgiye savrulduğu dönemlerden etkilenen Hanefi, pek çok kez Nasırcılıkla suçlanmışsa da siyasal anlamda kendine özgü bir çizgide yürümüş ve cesur çıkışlarıyla çoğu zaman takdir toplamıştır. Mısır’daki seküler elitleri totaliter, İhvancıları ise arkaik olmakla suçlayan Hanefi hem yeni bir tebliğ dilinin oluşturulması hem de geleneği inkâr etmeyen bir anlayışla İslami düşüncenin yenilenmesi gibi iki kritik sahada fikir mücadelesi vermiştir.
Hanefi’nin düşünsel gelişiminde üç önemli merhale önemli rol oynamıştır. Bunlardan ilki 1940’lı yıllarda Arap dünyasında yükselişe geçen milliyetçi düşünce, ikincisi 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrasında gelişen ulusal bilinç ve nihayet İhvan hareketine katılımıyla birlikte kendisinde oluşan İslami bilinç. Sonrasında Fransa’daki eğitimi sırasında edindiği felsefi bilinç de Hanefi’nin düşünsel gelişimini pekiştiren bir etken olmuştur. Arap dünyasının özellikle 1967 sonrasında içine düştüğü olumsuz koşullar, Hanefi’yi fikri anlamda yeni arayışların içerisine itmiştir. Edindiği bu güçlü birikimden yola çıkarak o dönemde Arap dünyasında etkili olan sefalet, cehalet, yoksulluk, antidemokratik yönetimler gibi temel problemler üzerinde düşünen ve yazan Hanefi, bilhassa Mısır’ın o dönemde içinde bulunduğu politik ve sosyal koşullar üzerine de kafa yormuştur. Hanefi’ye göre Arap dünyasında liberal, Marksist, milliyetçi ve sosyalist düşüncenin kendisine yer bulamaması, Arapların tarihi geçmişi ve kutsalla olan ilişkisi ile ilgilidir. Arap bilinci esasında bu yabancı ideolojilere kapalıdır. Eğer devrimci ve değişimci bir yöntemle mevcut problemler çözülecekse Araplara bu gücü verecek yegâne kaynak dindir. Toplumsal değişim ve dönüşüm ancak dinî düşünceye yaslanarak yol alacaktır. Hanefi bu noktada geleneği inkâr eden bir yaklaşıma sarılmamakla birlikte yenilikçi yaklaşımıyla kimi çağdaşlarından da ayrılmaktadır. Örneğin bir dönem fikirlerinden etkilendiği İhvan hareketinin yeni dönemdeki söylemlerini beğenmeyen Hanefi, İhvan’ı arkaik olmakla suçlamıştır.
Türkiye’de Hasan Hanefi ve düşüncesi üzerine değerli çalışmalar yapılmıştır. Kendisine ait sınırlı sayıda eserin Türkçeye kazandırılması başta olmak üzere İlhami Güler Hocanın İslamiyet Dergisinde yayınlanan Hasan Hanefi ve İslami Sol isimli makalesi, İslami Araştırmalar Dergisinde yayınlanan yine aynı yazara ait Hasan Hanefî’nin Tecdid Projesi – Tanıtım ve Bir Değerlendirme başlıklı makale, Server Işık’ın Muhafazakâr Düşünce Dergisinde yayınladığı Akideden Devrime, Yenilgiden Zafere: Hasan Hanefi ve Geleneğin Yenilenmesi Projesi isimli makalesi, Ramazan Altıntaş’ın Kelam Araştırmaları Dergisinde yayınladığı Dini Anlamada Yöntem Sorunu: Hasan Hanefi Örneği isimli makale Hasan Hanefi konusunda akademik düzlemde kaleme alınmış değerli çalışmalar olarak öne çıkmaktadır.
Bu vesileyle Hanefi’ye Allah’tan rahmet diliyoruz.
Akif Çarkçı
1977 yılında Ordu’da doğdu. Doktora çalışmasını Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler bölümünde tamamladı. Özel sektörde otomotiv, eğitim, yayıncılık ve danışmanlık gibi alanlarda çalıştı. Kamu sektöründe ise belediye, bakanlık ve üniversite gibi kurumlarda danışmanlık ve yöneticilik yaptı. Halen ulusal bir gazetede köşe yazarlığı yapan Çarkçı, Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olup yayınlanmış 9 kitabı vardır. İngilizce bilir, evli ve iki çocuk babasıdır.