İş Hayatında Dindar Kadın
Zekiye Demir –
Genel anlamda çalışmak bir şeyler üretmek, kendi ve diğer insanların hayatına değer katmak, kendisinden başlayarak etrafındaki canlılara ve doğaya faydalı olmaktır. Çalışmak, sağlıklı insandan beklenen bir faaliyetler kümesidir. İslam inancı da bizi çalışmaya sevk eder ve kadın erkek ayrımı yapmaksızın insana ancak çalışmasının karşılığı olduğunun (Necm, 53/39 ve 40), insanın elinin emeğinden daha hayırlı bir rızkın olmadığının (Buhari, Büyü, 15) uyarasını yapar.
Kadın ve erkek insanlık var olduğundan beri birlikte çalışmışlardır. Ancak zamanın, zeminin ve toplumun ihtiyaçlarına göre bu çalışmaların niteliği ve bunlara atfedilen değerler farklılık göstermiştir. Özellikle sanayileşme sonrasında çalışmanın karşılığının ücretle ölçülmesiyle birlikte çalışmak, ücretle ilişkili faaliyetlerle birlikte anılmaya başlamıştır. Yani karşılığında ücret yoksa bu çalışmanın değerini belirlemek güçleşmiş ve ücret karşılığı olmayan emek yoğun faaliyetlerin değeri düşmeye başlamıştır. Bu konuda kadının ve erkeğin emeği arasında fazla bir fark yoktur. Bir erkek ne kadar güzel bir duvar ustası olursa olsun, ördüğü duvardan parasal bir karşılık alamıyorsa, bu yolla evinin geçimini sağla(ya)mıyorsa, çalışmasına yeterli önem atfedilmiyor demektir. Gün boyu yoğun bir çaba içinde olması ona çalışan unvanını kazandırmaya yetmez. Büyük bir ihtimalle çalışan kategorisinde görülmez. Aynı durum daha fazlasıyla kadın için söz konusudur. Para kazandıran emek ile kazandırmayan emeğin giderek kesin çizgilerle ayrılmasından sonra, kadının bir eş, bir anne, bir birey olarak ürettiği değerin ve çalışmasının karşılığında parasal bir karşılık olmadığından, yapılan katkı çalışma kategorisi dışında kalmıştır.
Bunu en kesin biçimde ‘ev kadını’ ile ‘çalışan kadın’ ayrımında görmek mümkündür. Her gün evinin temizlik, ütü ve yemek işlerini yapan kadın ev kadınıdır, ama bir fabrika veya iş yerinde aşçı, ütücü veya temizlikçi olup aynı işleri ücret karşılığı yapan kadın ‘çalışan’ kadındır. Matematik bölümü mezunu olduğu halde öğretmenlik yapmayan ve para kazanmayan kadın, kendi çocuğuna matematik dersi verirse ev kadınıdır, ama başka çocuklara ücret karşılığı aynı dersi verdiğinde çalışan kadındır. Yani çalışan kadın dendiğinde, evinde çalışan kadın değil para kazanan kadın kastedilmektedir. Çalışma kavramı, çalışmanın bir türü olan ücret karşılığı çalışma ile özdeşleşmiş durumdadır. Yapılan bir alan araştırmasında ‘çalışan kadın’ ifadesinden toplumun %70’i “ücret karşılığı bir iş yerinde çalışan kadını” anladıklarını bildirmişlerdir. Bu kullanımda, kendisini dindar olarak görenler ile dine mesafeli olarak görenler arasında önemli bir fark bulunmamaktadır.
Bu durumda ‘çalışmak’ kavramının insanların zihninde yararlı iş yapma yerine ‘ücret karşılığı çalışmak’ ile özdeşleşmiş olduğunu, bu bağlamda ‘çalışan kadın’ ifadesinin ‘ücret karşılığı çalışan kadın’ şeklinde anlaşıldığını söyleyebiliriz.
Açıklığa kavuşturulması gereken diğer kavramımız ise ‘dindar kadın’dır. Kuşkusuz dindarlık algısı özneldir ve kimin ne düzeyde dindar olduğunun tespiti kendi beyanı dışında hayli zordur. Ancak dindar olup olmamak tümüyle bilinemez ve belirsiz bir durum da değildir. Bir dinin inanç ve ibadetlerini yapmada daha istekli, gayretli ve uygulamada bunu başaranların daha dindar olduğunu söylemede bir mahsur yoktur. Sadece bayram namazını kılanın Cuma namazlarını kılana göre, sadece Cuma namazlarını kılanların günde beş vakit düzenli namaz kılana göre davranış bakımından daha az dindar olduğunu söylemek çok mahsurlu olmasa gerektir. Ancak burada meramımızı kolay ifade etmek için kullandığımız kavramların önümüzdeki insan çeşitliliğini biraz daralttığını, bütün kategoriler gibi kadın kategorisinin, hatta dindar kadın kategorisinin de tek tip olmadığını söyleyebiliriz. Nasıl ki kadınlar biyolojik olarak kadın olmak yönüyle aynı olsalar da eğitim, medeni durum, sosyal statü, yaşanılan yer gibi özelliklere göre farklı sınıflandırılabilmeleri ve konumlandırılmaları mümkünse aynı şekilde dinî duyarlılığı ve yaşantısı açısından da konumlandırılabilir. Bu açıdan başörtülü (tesettürlü) ve başörtüsüz dindar kadın diye de konumlandırılabilir. Dindar kadının birçok tezahürü olabilir: İslam’ın bütün inanç ilkelerine inanan, hatta ibadetlerini de düzenli yapan ancak günlük yaşamında tesettüre tam uygun giyinmeyen; buna karşılık tesettüre tam riayet eden ancak ibadetlerini düzenli yapmayan vb. Yani dindar kadının da farklı tezahürleri bulunmaktadır.
Türkiye’de yakın tarihe kadar dindar kadınların önce eğitim sonra çalışma hayatı açısından kamusal hayatla ilişkilerinde başörtüsü önemli bir ayrıştırıcı unsur olmuştur. Bir Müslüman kadının dindarlığını en görünür kılan onun kılık kıyafeti yani başörtülü olup olmamasıydı. Başörtülü kadınların üniversite eğitimi ile kitlesel olarak görünürlüğünün arttığı dönem, özellikle 1980 sonrasıdır. Bu tarihten itibaren üniversitelerde başörtülü öğrenciler katı eğitim yasakları ile karşılaşmışlardır. Yasakları bir şekilde aşarak eğitimini tamamlayan kadınlar çalışma hayatına dâhil olmak istediklerinde karşılaştıkları engeller ise eğitim hayatında karşılaştıklarından daha katı ve dışlayıcı olmuştur. Ülkemiz tarihinin bu hüzün verici döneminde dindarlık işareti olarak görülüp dışlanan başörtülü kadınların uğradıkları insan hakları ihlalleri karşında, özellikle kadın hakları savunucularının büyük ekseriyetinin sessiz kalması, hatta dışlayıcı uygulamalara hararetle destek vermeleri, üzerinde durulmaya değer bir konudur. Bu dönemde, kadınlar ve erkekler yanında başörtüsü ile temayüz eden dindar kadınlar, adeta “üçüncü bir cins” muamelesi görmüşlerdir. Kadın olmak yönüyle karşılaştıkları zorluklara bir de “başörtülü kadın olmak” nedeniyle ilave zorluklar eklenmiştir.
Kadınların hem eğitim (2008) hem iş hayatında (2013) başörtüsü ile var olabilmesinin yasal engellerinin kalkması çok yakın bir tarihte gerçekleşmiştir. Günümüzde eski ayrımcı yaklaşımların devam ettirildiği bazı sektörler olmakla birlikte başörtüsünün kadınların eğitim ve istihdamında ayrımcılık aracı olmadığını söyleyebiliriz. Bunu ülkemiz açısından önemli bir ayıbın tarihe gömülmesi olarak değerlendirebiliriz.
Eğitim, özellikle üniversite eğitimi kız çocuklarını da içine alacak biçimde tabana yayıldıkça ve bu yolla kadınların da eğitim düzeyi yükseldikçe, kadınların çalışma hayatına katılması her geçen gün artmaktadır. Buna bağlı olarak da kadınların ücretli işlerde çalışması konusundaki değer yargıları değişmektedir. Önceleri başta muhafazakâr çevrelerde olmak üzere kadınların ücretli işlerde çalışması kısmen yadırganırken zamanla bunun ortadan kalktığı görülmektedir. Buna rağmen hâlen aile ve çocukların ihmal edildiği, boşanmaların artışına yol açtığı veya erkeklerin işsizlik oranını yükselttiği gibi gerekçelerle kadının ücretli iş hayatına katılmasına karşı duranlar da bulunmaktadır.
Günümüzde ülkemizde kadının ücret karşılığı çalışması tartışmalarına bir de ‘dindar kadın’ boyutu eklenmiştir. Bu durumda dindar kadının hem kadın olduğu hem de dindar olduğu için çalışma hayatından dışlanmaması veya kabul görmesi gerekmektedir. Bir kadının sırf kadın olması nedeniyle çalışma hayatına dâhil olması hâlinde erkeklere kıyasla bazı ilave zorlukları bulunmaktadır. Çalışma hayatı ile ailesi, eşi ve çocukları arasında iyi bir denge kurması, bunların hiç birini ihmal etmemesi beklenmektedir. Üstelik işe girerken ve çalışırken aynı işi yapan erkeklerden daha iyi olmalıdır ki çalıştığı için erkeklerin işsizliğine yol açmakla suçlanmasın. Kadın olması nedeniyle ona yüklenen sosyal rolleri aksatmaması şartıyla ücretli işlerde çalışmasının kabul görmesinin ortaya çıkardığı engelleri aşan dindar kadınlar için bu sefer, “dindar kadın çalışır mı” sorusu gündeme gelmektedir. Bu konuda İslam dini nasıl bir çerçeve sunmaktadır? Hem kitleler nezdinde hem de bu konuyu ele alan düşünürlerin kadının ücretli işlerde çalışması konusunda genelde kısıtlayıcı, değişik şartlara bağlı bir tutum takınıldığını tahmin etmek zor değildir.
Dindarlığı ile temayüz etmeyen kadın sadece kadın olmak yönüyle çalışma hayatında bazı engellerle karşılaşmaktadır. Dindar kadın ise buna ek olarak iki engelli bir kulvara girmektedir. İlk etapta dindar kadının dindarlığının görünürlüğünün onun çalışmasına bir engel oluşturmadığı kabul edilmeli, yani kamusal alanda başörtüsü ile çalışmasına izin verilmelidir. Bu etap geçildiğinde ise kendi mahallesinde de yani dindar camiada da çalışmasına yönelik itirazları aşmalıdır. Son konuyu biraz açmak gerektiği kanısındayım.
Müslüman toplumlarda genelde kadının ücretli işlerde çalışmasına negatif bir tutum takınılmasının ardındaki gerekçeleri kültürel ve dinî olmak üzere ikiye ayırmak gerekir. Bu iki gerekçenin ayrıntılarına bakıldığında iç içe geçtikleri ve kültürel ögelerin baskın geldiği görülmektedir.
Kadının çalışmasının ve yönetici olmasının dinî hükmü ile ilgili soruların yoğunlaşması üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu 2002 yılında ‘Kadınların İş Hayatında ve Yönetimde Yer Almaları’ başlıklı Kurul Kararı almıştır. Karanın özeti 3 maddede toplanmıştır:
- İslam’da erkeklere tanınan temel hak ve hürriyetler, aynı derecede kadınlara da tanınmış olup kadın olmak hak ve fiil ehliyetini daraltan bir sebep değildir.
- İslam’ın öngördüğü temel prensip ve hükümlere göre, genel ahlak kurallarına uymak kaydıyla, kadın-erkek herkes çalışma, ticaret yapma ve iş hayatına katılma hakkına sahiptir.
- Fıtri donanıma haiz liyakatli kadınların, devlet başkanlığı da dâhil her türlü yönetimde görev almasında dinî açıdan bir sakınca yoktur (DİYK, 2002).
Her ne kadar Kurul Kararı, kadının çalışmasını engelleyici dinî bir hüküm bulunmadığı yönünde olsa da pratikte dindar kadının çalışmasını onaylamayan bazı görüşlerin bulunduğu da görülmektedir. Bu görüşlerin genelde iki temel gerekçesi vardır: Birincisi, tüm kadınlar için söz konusu olan ve evrensel bir gerekçe olarak ileri sürülen kadının ev sorumluluğunun ev dışında çalışmasına engel oluşturduğudur. Yani kadının dışarda çalışmasının ona yüklenen aile sorumluluğunu yerine getirmede zafiyet oluşturacağıdır. İkincisi ise, dinî inançtan kaynaklanmaktadır. Yani İslam dininin kadının ücret karşılığı çalışmasını tasvip edip etmeyeceğine dair zihinlerdeki belirsizliktir. Bundan dolayı Din İşleri Yüksek Kurulu’na “Kadın kazanç getiren bir işte çalışabilir mi?” soruları gelmektedir.
Yukarı belirtilen Kurul Kararında dindar kadının çalışmasının erkekten farklı her hangi bir şarta bağlanmadığı açıkça görülmektedir. Ancak bazı din ve dindarlık merkezli tartışmalarda, kadının çalışmasını bir takım şartlara bağlama eğilimi görülmektedir. Bu şartlar genelde üç başlık altında toplanabilir: Koca izni, kadının bakıma muhtaç çocuğunun olmaması ve evi geçindirecek bir erkeğin olmaması. Bu şartların dinî ilkelerden beslendiği tartışmalıdır. Peygamberimizin eşlerinden Hz. Hatice iyi bir tüccar, Hz. Zeynep iyi bir zanaatkâr, Hz. Aişe iyi bir ilim kadını, Hz. Sevde ise öğretmen olarak bilinir. Bu durumda çalışıp meslek edinmek, ilim sahibi olmak ve bunları icra etmek isteyen eşine Müslüman erkeğin izin verip vermeme hakkına sahip olmasının dayanağının kültürel olduğunu söylemek gerekir. Bu konuda tercihin kadına bırakılması en makul yoldur. Ücret karşılığı çalışıp çalışmamak bizzat kadının isteği ve yeteneği ile kendi tercihine bırakılmalıdır.
İkinci konu ‘bakıma muhtaç küçük çocuk meselesi’: Hiçbir anne çocuğunu mağdur etme pahasına çalışmak istemez. Küçük çocuğu olan kadının çalışması öznel şartlarına göre değişir. İşi uygunsa çocuğu ile çalışabilir, maddi sıkıntısı yüksekse çocuğuna rağmen çalışmak isteyebilir, hem maddi ihtiyaç hissetmez hem küçük çocuğunu bırakmak istemezse çalışmaya bir süre ara verebilir. Annenin çocuğunu düşünmeyeceğini varsayıp ona kısıtlama getirmek doğru bir yaklaşım olarak görülemez.
Son konu ise ‘evin geçimini sağlayacak erkeğin olmaması’ gerekçesidir. Bu gerekçe, çalışmayı sadece gelir getirici bir faaliyet ile eşleştirdiği için sakattır. Bir mesleği icra etmek, hayatını başka türlü idame ettirememe şartına bağlanamaz. Kişi, mali durumunu daha da iyileştirmek, sosyal saygınlık kazanmak veya kazancı ile toplum yararına işler yapmak için de çalışabilir. Ayrıca birçok meslek uzun süre içinde edinilmektedir. Bireyin bugün için elde edeceği gelire ihtiyacı olmaması, yarın da olmayacağı anlamına gelmez. Ancak zamanında iş dünyasında yerini almadığında, ihtiyaç duyduğunda çok istese de uygun iş bulmayacağı için sadece bugünü hesaba katmak isabetli değildir. Lise mezunu 40 yaşlarında bir kadınla tanışmıştım. Düşük gelirli bir ailenin kızı ve memuriyetinin başlarında maddi durumu iyi birisiyle evlenmiş. Eşi “çalışmana gerek yok” diyerek işini bıraktırmış. Yıllar sonra eşi iflas etmiş ve sahte fatura gibi sebeplerle hapse düşmüş. Haciz vs. derken kadının elinde hiçbir şey kalmamış. Kadıncağız iki oğlunu özel liseden alıp devlet lisesine verdikten sonra evlere temizliğe giderek hayata tutunmaya çalışmaktaydı.
Dindar kadının çalışmasında ileri sürülen çekincelerden biri de ‘kadının çalışması durumunda dindarlığının azalacağı’ düşüncesidir. Bu düşününceye göre kadının evden çıkması ve çalışma hayatına dâhil olması dindarlığına meydan okuyacak çeldiricilerle karşılaşma riskini artıracak, bu da dindarlığını zayıflatacaktır. Bu nedenle mümkünse bu yola girmemelidir. Ancak yapılan araştırmalar ve gözlemler kadının çalışması ile dindarlığının zayıflamasından ziyade boyut değiştirdiğini göstermektedir. Şöyle ki, evde iken daha çok namaz oruç gibi nafile bedeni ibadet yapma imkânı varken çalıştığında sadaka, zekât ve umre gibi maddi güce dayanan ibadet imkânları artmaktadır. Ayrıca sosyal hayatla iç içe olması dinî konularda daha çok bilgilenmesine ve bilgi boyutlu dindarlığının artmasına yol açmaktadır. Bu konudaki önyargının, kesin ve doğru bir tespit gibi ileri sürülmesi yanlıştır. Yani, aynen erkekler gibi kadınların da çalışma hayatı içinde sosyal ve dinî kimlikleri ile var olmaları, kendilerini dindarlıktan uzaklaştıracak çeldiricilerle baş etmeyi öğrenerek daha güçlü bir dindar kimlik edinmeleri de mümkündür.
Ayrıca ifade edelim ki, eğer dindarlığa meydan okuyan çeldiricilerle karşılaşma dindarlığı zayıflatan bir etkense karşılaşan kişinin kadın veya erkek olması niçin farklı sonuçlara yol açsın; bu durumla karşılaşan erkeklerde de dindarlık neden zayıflamasın?
Sonuç olarak, genelde kadının, özelde ise dindar kadının ücretli işlerde çalışması güncel bir tartışma konusudur. Tüm dünyada kadınların ücretli çalışma hayatına girmeleri zorlu süreçlerden geçmiştir, geçmektedir. Bu süreçte ülkemizdeki dindar kadınlar için bazı ilave zorlukların ortaya çıktığını görmekteyiz. Burada birbirinden farklı iki tür zorluk söz konusudur. Bu ilave zorluklardan biri çalışma hayatına dair düzenleme ve normlardan, diğeri ise bu alandaki dinî yorumlardan kaynaklanmaktadır. İlk sorun, başta başörtüsü olmak üzere belirgin dindar kimlikle kadının (eğitim ve) çalışma hayatından dışlanmasıdır. Bazı sektörler bir hazım süreci yaşasa da bu sorun yakın dönemde büyük oranda aşılmıştır. İkincisi, kadının ücretli işlerde çalışmasının bir zayıf dindarlık göstergesi olduğu algısıyla mücadele etmektir. Bu tartışmaların detayına bakıldığında aslında çalışma hayatına girişte kadının önünde yer alan zorlukların İslam dininin ilkelerinden ziyade kültürel alışkanlıklardan beslendiği söylenebilir. Bu bağlamda kadının çalışma hayatındaki yerine dair yerleşik değer yargılarında, erkeklerin konumlarını etkilemeyen seçeneklere daha kolay, etkileyenlere ise daha zor izin verilen bir değişim sürecinin yaşandığı görülmektedir. Bir genel gözlem olarak günümüzdeki çalışma hayatında kadının yeri konusunda meydana gelen toplumsal değişime ve yeni ortaya çıkan sosyal rollere uyum sağlamada, genel olarak erkeklerin kadınlara, özelde de dindar erkeklerin dindar kadınlara göre daha statükocu tutum ve davranışlar gösterdiği söylenebilir. 1
Zekiye Demir
1991’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Kamu Yönetimi ve Siyaset Biliminde 1997’de Yüksek Lisans, 2002’de doktora derecesi aldı. 2010 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2015’de Din Sosyolojisi alanında doçent, 2020’de profesör oldu.
Kırıkkale Üniversitesinde araştırma görevlisi, Ankara Büyükşehir Belediyesinde müfettiş, Diyanet İşleri Başkanlığında uzman olarak çalıştı. Halen Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Kadın, siyaset, dindarlık, aile konulu çalışmalar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk annesidir.