TÜRKİYE EĞİTİM SİSTEMİNE FARKLI BİR AÇIDAN BAKIŞ
M. Emin Zararsız –
Hemen her dönemde ve ülkede üzerinde en çok konuşulan/tartışılan/değerlendirilen/eleştirilen konuların başlarında eğitim öğretim konusu gelmektedir. Çünkü bilgi durağan olmadığı gibi eğitim öğretim de durağan değildir ve geleceğin inşasının ve devamlılığının en önemli basamağını eğitim öğretim oluşturmaktadır.
Türkiye eğitim sistemi de herhalde üzerinde en çok konuşulan, çok sayıda aktörler tarafından konuşulan ve en çok eleştirilen konuların başlarında geliyordur. Eğitim sistemi üzerinde konuşanları sıraladığımızda, unuttuklarımız hariç siyasiler, akademisyenler, öğretmenler, eğitim yöneticileri (ilköğretim ve ortaöğretim kademesindeki yöneticilerin kamuya açık ortamlarda konuşması/yazması yasak olduğundan yükseköğretim kademesindeki), uzmanlar, veliler ve öğrenciler şeklinde yedi grupta toplayabileceğimiz kişiler karşımıza çıkmaktadır. Üstelik bu değerlendirmeler en bilimsel düzeydeki makale, kitap ve tartışmadan tutun da ev ortamlarından, kahvehanelere varıncaya kadar hemen her yerde ve ortamda yapılmaktadır.
TÜİK verilerine göre Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre yabancılar hariç 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla toplam nüfus 84.680.273 kişi; ayrıca kurs, turizm, bilimsel araştırma vb. nedenlerle 3 aydan kısa süreli vize veya ikamet iznine sahip yabancılar ile geçici koruma statüsüyle ülkede bulunan Suriyeliler hariç ülkemizde ikamet eden yabancı nüfus ise 1.792.036 kişi olmuştur.
Yine TÜİK verilerine göre 31 Aralık 2021 tarihi itibarıyla yabancı nüfus hariç 3-24 yaş grubunda 28.592.898 kişi bulunmaktadır. 2020-2021 öğretim yılı itibarıyla ise ülkemizde okulöncesinde (3-5 yaş) 1.225.981, ilkokullarda 5.328.391, ortaokullarda 5.212.969, ortaöğretimde (liselerde) 6.318.602 ve yükseköğretimde (önlisans ve lisans, açıköğretim dâhil) 7.791.280 (açıköğretim hariç 4.796.481) olmak üzere toplam 25.877.193 öğrenci öğrenim görmektedir. Diğer bir ifade ile toplam nüfusun yüzde 30,55’ini öğrenciler oluşturmaktadır.
Ülke nüfusunun yaklaşık üçte birinin öğrenci olduğu bir yapıda elbette eğitim konuları herkesin öncelikli gündeminde yer alacaktır.
Eğitimle ilgili konuşulan/tartışılan/değerlendirilen/eleştirilen konulara baktığımızda ise konuları genel olarak şu başlıklar altında toplayabiliriz: Eğitimin niteliği, fiziki sorunlar, beşeri kaynaklar, tür çeşitliliği, müfredat, ölçme-değerlendirme, kademeler arası geçiş sistemi, teşkilatlanma, kademeler arası geçişte avantaj sağlayabilmek için dershane/kurs/özel ders vd.
Artık bir veli veya öğrenci olmamakla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapmış, iki dönem YÖK üyeliği yapmış ve halen bir yükseköğretim kurumunda ders veren bir akademisyen olarak yukarıda sayılan konularla ilgili elbette bir şeyler söyleyebilmek mümkündür. 1 Ancak bu yazıda Türkiye eğitim sistemi, çok da fazla gündeme getirilmeyen farklı bir açıdan bakışla değerlendirilmeye çalışılacaktır: Eğitim mevzuatı.
Bilindiği üzere okulöncesini dikkate almazsak ülkemizde eğitim sistemi üç kademeden oluşmaktadır: İlköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kademeleri. Her üç eğitim kademesini de düzenleyen farklı kanunlar ve bu kanunlara dayanılarak çıkarılan ikincil mevzuat bulunmaktadır. İşte bu üç kademeyi düzenleyen kanunların çıkarıldığı dönemler itibarıyla eğitim sistemine bir bakış yapılacaktır. Hemen baştan belirtelim ki bu üç kademeyi düzenleyen temel üç kanun da ülkemizde çok sık yaşadığımız olağanüstü yönetim dönemlerinde çıkarılmıştır.
O halde öncelikle olağanüstü yönetim dönemlerini belirlemeye çalışalım.
Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinden bugüne kadar geçen 98 yıldan fazla süre içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok sayıda olağandışı yönetim dönemleri yaşamıştır. Bu olağandışı yönetim dönemlerini şu şekilde belirlemek mümkündür.
Yeni kurulan devlet, kurucu babanın/babaların egemen olduğu 1923-1938 arasında Mustafa Kemal ATATÜRK, 1938-1950 arasında İsmet İNÖNÜ ve parlâmentoda tek parti (Cumhuriyet Halk Fırkası/Partisi) tarafından yönetilmiştir. Dönemin karakteristik özelliği ise reddi mirasa dayalı yeni bir ulus devlet inşa etmektir.
27 Mayıs 1960 darbesi ve 15/10/1961 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimine kadar devam eden dönem Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cunta tarafından gerçekleştirilen ilk askerî darbe dönemidir. Bu dönemde parlâmento feshedilmiş, yürütme görevden uzaklaştırılmış, cunta üyelerinden oluşan Milli Birlik Komitesi (MBK) ülkeyi yönetmiştir.
12 Mart 1971 Muhtırası ve 14/10/1973 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimine kadar devam eden dönem yine bir olağandışı dönem olmakla birlikte bu dönemde hükûmet istifa etmiş ancak parlâmento feshedilmemiştir.
12 Eylül 1980 darbesi ve 6/11/1983 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimine kadar devam eden dönem Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir komuta zinciri içinde doğrudan yönetime el koyduğu, yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından kullanıldığı, parlâmentonun ise feshedildiği bir dönem olmuştur.
28 Şubat 1997 post-modern darbe ve işbaşındaki hükûmetin istifa etmesiyle 18 Haziran 1997 tarihinde başlayan ve 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimine kadar devam eden dönem. Bu dönemde hükûmet istifa etmiş ancak parlâmento feshedilmemiştir.
27 Nisan 2007 e-Muhtırası ve 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü dönemlerinde ne hükûmet değişikliği ne de parlâmentonun görevinin sona ermesi söz konusu olmuştur. 27 Nisan 2007 e-Muhtırası esnasında işbaşında bulunan 59. Hükûmet ve parlâmento ile 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü esnasında işbaşında bulunan 65. Hükûmet ve parlâmento görevlerine devam etmişlerdir. Ancak 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra 21 Temmuz 2016 tarihinde Olağanüstü Hâl ilan edilmiş ve 19 Temmuz 2018 tarihine kadar devam etmiştir.
Olağanüstü dönemler ve bu dönemlerdeki yönetimlerin karakteristik özelliğini yürürlükteki hukuk sisteminin, parlâmentonun ve demokrasinin askıya alınması; bu dönem yöneticisinin/yöneticilerinin kural oluşturması, aldıkları kararlarının hukuk yerine geçmesi ve bu kararların herhangi bir merci tarafından denetlenememesi şeklinde özetlemek mümkündür.
Türkiye eğitim sistemini düzenleyen üç temel kanun bulunmaktadır: 5/1/1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu. Elbette bu kanunların dışında da çok sayıda kanun, ayrıca kanun hükmünde kararname, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile tüzük, yönetmelik, yönerge, tebliğ, genelge, usul ve esas biçimlerinde aşırı çok sayıda ikincil düzenlemeler de bulunmaktadır. 2 İlköğretim (ilkokul ve ortaokul) kademesindeki eğitim öğretimi düzenleyen 5/1/1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen askerî darbe döneminde, henüz normal demokratik siyasi hayata geçilmeden önce ve 9 Temmuz 1961 tarihinde kabul edilen 1961 Anayasası yürürlüğe girmeden çıkarılmış bir kanundur. Doğal olarak darbe yönetiminin düşünceleri çerçevesinde hazırlanmış ve kabul edilmiş bir kanun olarak eğitim öğretim sürecinin ilk basamağını düzenlemektedir.
Türk millî eğitiminin düzenlenmesinde esas olan amaç ve ilkeleri, eğitim sisteminin genel yapısını, öğretmenlik mesleğini, okul bina ve tesislerini, eğitim araç ve gereçlerini ve Devletin eğitim ve öğretim alanındaki görev ve sorumluluğu ile ilgili temel hükümleri bir sistem bütünlüğü içinde düzenlemek (md. 1) üzere çıkarılan 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu 12 Mart 1971 Muhtırası üzerine meşru seçimler sonucu oluşan 32. Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin (Süleyman Demirel) istifası sonrası oluşan hükûmetler döneminde çıkarılmış bir kanundur. Her ne kadar Muhtıra üzerine parlâmento feshedilmemiş, 12 Ekim 1969 tarihinde yapılan seçimlerle oluşan parlâmento görevine devam etmiş ise de, Nihat ERİM (26/03-22/05 1972) Ferit MELEN (22/05/1972-15/04/1973) ve Naim TALU (15/04/1973-26/01/1974) başbakanlıklarında ve teknokratlardan oluşan üç ayrı hükûmet tarafından yürütme görevi yerine getirilmiştir. 1739 sayılı Kanun ise Naim TALU Başbakanlığındaki Adalet Partisi (AP), Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ve bağımsızlardan oluşturulan 36. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde hazırlanarak kanunlaştırılmıştır.
Yükseköğretimle ilgili amaç ve ilkeleri belirlemek ve bütün yükseköğretim kurumlarının ve üst kuruluşlarının teşkilatlanma, işleyiş, görev, yetki ve sorumlulukları ile eğitim – öğretim, araştırma, yayım, öğretim elemanları, öğrenciler ve diğer personel ile ilgili esasları bir bütünlük içinde düzenlemek (md. 1) üzere çıkarılan 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ise 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirilen askerî darbe döneminde, henüz normal demokratik siyasi hayata geçilmeden önce ve 18 Kasım 1982 tarihinde kabul edilen 1982 Anayasası yürürlüğe girmeden çıkarılmış bir kanundur.
Yürürlüğe girdiği ilk haliyle 91 esas madde ve 5 geçici maddeden oluşan 222 sayılı Kanun, zaman içerisinde 32 maddesi ilga edilmiş, 4 ek madde ile 6 geçici madde eklenmiştir. Ayrıca çok sayıda fıkra, bent, alt bent ilga edilmiş, eklenmiş, değiştirilmiştir. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, esasen çok sayıda hükümleri uygulanamaz hale gelmiş ve eğitim sistemleri için en önemli eleştiri olarak ileri sürülen “tek tipe formatlanmış nesil” ve “makbul vatandaş yetiştirme”ye yönelik ideolojik tarafı pek bulunmayan, daha çok ilköğretim okullarının kurulması ve yönetilmesine ilişkin hususları düzenleyen teknik içerikli bir kanundur. Kabul edildiği 1961 yılı için ileri derecede sayılabilecek çoğu hükümlerinin bugün için bir anlamı, karşılığı bulunmamaktadır. Yine o dönem için öngörülen genel bütçe gelirlerinin yüzde 3’ünün, özel idare gelirlerinin yüzde 20’sinin, köy gelirlerinin yüzde 10’unun ilköğretim okulu ve öğretmen lojmanı yapılmak üzere ayrılmasına ilişkin bütçeye ilişkin hükümler, halen Kanunda muhafaza edilmekle birlikte uzun yıllardır uygulanmamaktadır. Köy ilköğretim okullarının çoğunun kapatılarak taşımalı eğitimin gerçekleştirildiği bir dönemde halen bu Kanuna dayanarak köylere ilköğretim okullarının yapılması, bu okullara “uygulama bahçesi” yapılması, bu okullar yanına kurulacak “öğretmen lojmanlarına” “öğretmen bahçesi” yapılması gibi hususlar günümüz için karşılığı olmayan hususlar olmakla birlikte Kanunda muhafaza edilen hükümlerdendir.
222 sayılı Kanunla ilgili “tek tipe formatlanmış nesil” ve “makbul vatandaş yetiştirme”ye yönelik ideolojik tarafı bulunmama hâli, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu için söylenemeyecek durumlardır. Tam da “tek tipe formatlanmış nesil” ve “makbul vatandaş yetiştirme”ye yönelik ideolojik kanun nitelemesine bu iki kanun da uymaktadır.
Yürürlüğe girdiği ilk haliyle 64 esas madde ve 1 geçici maddeden oluşan 1739 sayılı Kanun, zaman içerisinde iki maddesi ilga edilmiş (3/2/2022 tarihli ve 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu ile), 1 ek madde ile 3 geçici madde eklenmiştir. Ayrıca çok sayıda fıkra, bent, alt bent ilga edilmiş, eklenmiş, değiştirilmiştir. Bu Kanunun önemli bir özelliği adında “temel” nitelemesi bulunan çok nadir kanunlardan biri olup 3 sadece ortaöğretim kademesini değil, genel olarak “Türk milli eğitim sistemini” ve kapsamda ilköğretim ve yükseköğretim kademesini de düzenleyen bir kanundur. Tüm eğitim kademelerini kapsayacak şekilde Birinci Kısımda “Türk Milli Eğitim Sistemini Düzenleyen Genel Esaslar” düzenlenmiş, Birinci Kısmın Birinci Bölümünde “Türk Milli Eğitiminin Amaçları” “Genel amaçlar” ve “Özel amaçlar” şeklinde belirlendikten sonra İkinci Bölümünde ise “Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri” ondört başlık ve maddeler hâlinde düzenlenmiştir. Bundan sonra ise örgün eğitim ve yaygın eğitim ayırımı içinde örgün eğitim olarak okulöncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim, ortaöğretimden yükseköğretime geçiş; yaygın eğitim, öğretmenlik mesleği, okul binaları ve tesisleri, eğitim araç ve gereçleri düzenlenmiştir. Özellikle Kanunun ilk onyedi maddesinde “tek tipe formatlanmış nesil” ve “makbul vatandaş yetiştirme”ye yönelik ideolojik yaklaşım yer almaktadır.
Yürürlüğe girdiği ilk haliyle 68 esas madde ve 28 geçici maddeden oluşan 2547 sayılı Kanun, zaman içerisinde iki maddesi ilga edilmiş, 8 esas madde, 45 ek madde ile 54 geçici madde eklenmiştir. Ayrıca sayısız fıkra, bent, alt bent ilga edilmiş, eklenmiş, değiştirilmiştir. Bu Kanun da 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu gibi “tek tipe formatlanmış nesil” ve “makbul vatandaş yetiştirme”ye yönelik ideolojik yaklaşımla hazırlanmış ve buna ilişkin hükümler bulunmaktadır. Kanunun “Genel Hükümler” başlığını taşıyan İkinci Bölümünde “yükseköğretimin amacı” ve “ana ilkeler” bu anlamdaki yaklaşımı gösteren düzenlemelerdir. Bundan sonra ise Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Yükseköğretim Denetleme Kurulu (YDK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) oluşturularak yükseköğretimdeki yetkilerin büyük çoğunluğu bu merkezî kuruluşlara verilmiştir. Bundan sonra yükseköğretim kurumları, yetkilerin çoğunluğu rektörde toplanacak şekilde düzenlenmiştir. Daha sonra öğretim elemanları, öğretim ve öğrenciler, disiplin ve ceza işleri, mali hükümler, ek maddelerin bir kısmında ise vakıf yükseköğretim kurumları düzenlenmiştir.
Demokratik siyasi hayatı çalkantılı, inişli-çıkışlı olan ülkeler bakımından genelde siyaset bilimciler ve hukukçular tarafından “olağanüstü dönemlerde yapılan düzenlemelerin geri alınması halinde demokratik bir düzen getirilmiş olur” şeklinde bir kabul ifade edilir. Bu kabulü yukarıda kısaca belirtilen ancak etkileri çok yüksek ve uzun süreli eğitim öğretim alanını düzenleyen kanunlar bakımından evleviyetle düşünmek ve uygulamak gereklidir.
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yaptığım dönemde, 2012 yılında Bakanlık içinde bir komisyon marifeti ile başta 222 sayılı Kanun ve 1739 sayılı Kanun olmak üzere ilköğretim ve ortaöğretim kademesini düzenleyen toplam 15 adet kanun/kanun hükmünde kararnameyi komple yürürlükten kaldırarak her türlü ideolojik yaklaşımdan uzak, sade, nitelikli eğitim öğretime odaklanmış bir “Millî Eğitim Temel Kanunu Tasarı Taslağı” hazırlanmış ve Bakanlığın tüm birim amirleri ile tartışılarak son şekli verilmişti. Ancak ne yazık ki bu metin bu aşamadan sonra ne Bakana ne Başbakana ne de kamuoyuna arz edilebilmiştir.
YÖK Üyesi olarak görev yaptığım dönemde ise 6 YÖK Üyesi olarak bir komisyon halinde, 2011 yılında merkez eksen olarak yükseköğretim kurumlarını esas alan, merkezî kuruluşlara ait yetkilerin çoğunu yükseköğretim kurumlarına (üniversitelere) devreden, yükseköğretim kurumlarında ise senato, yönetim kurulu, fakülte kurulu gibi kurulları yetkilendiren, yükseköğretim kurumları bakımından Üniversite Konseyi/Mütevelli Heyet öngören bir “Yükseköğretim Kanunu Tasarısı Taslağı” hazırlanmıştır. Bu metin dönemin Başbakanı tarafından görevlendirilen Başbakan Yardımcısı, Milli Eğitim Bakanı, TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı ve Başbakanlık Müsteşarından oluşan bir komisyonla da baştan sona gözen geçirilmiştir (bu Komisyon üyelerinden Başbakanlık Müsteşarı dışındaki diğerleri Prof. Dr. unvanlı akademisyen kişiler idi). Ancak bu metin YÖK yönetiminde gerçekleşen değişimle birlikte ilk hazırlanan metinle ve metne hâkim olan düşünce ile ilgisi olmayan, merkezi yeniden güçlendiren bir şekle dönüştürülerek TBMM’ye sevk edilmek üzere Milli Eğitim Bakanlığına gönderilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı olumsuz görüşle Başbakanlığa arz etmiş ve Başbakanlıkta kalmıştır.
Sonuç olarak hâlen eğitim öğretim sistemimizin üç kademesi de darbe dönemlerinde hazırlanarak yürürlüğe konulmuş üç kanunla düzenlenmeye devam etmektedir. 21. Yüzyıl Türkiye’sine yakışmayan, demokratik hukuk devleti ile bağdaşmayan, nitelikli eğitimden ziyade “tek tipe formatlanmış nesil” ve “makbul vatandaş yetiştirme”yi öngören bu kanunlar derhal yürürlükten kaldırılarak bir yükseköğretim kademesi için bir de okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kademesi için yaygın eğitimi de kapsayacak şekilde çağın ve ülkemizin ihtiyaçlarını karşılayan, nitelikli eğitimi amaçlayan, ideolojilerden arınmış bir düzenlemeye acil ihtiyaç hâlen devam etmektedir.
M. Emin Zararsız
1984 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Yüksek lisansını aynı Üniversitede (1988), doktorasını Selçuk Üniversitesinde (1995) tamamladı. İkinci yüksek lisansını Leicester Üniversitesinde (1997) yaptı.
Sırasıyla Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Araştırma Görevlisi, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında Planlama Uzman Yardımcısı ve Planlama Uzmanı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, Başbakanlık Müsteşarı (V), Gümrük Müsteşarı, SGK Başkanı, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı, YÖK Üyeliği ve Başbakan Başmüşaviri görevlerinde bulundu.
İş ve sosyal güvenlik hukuku, anayasa hukuku, insan hakları, kamu yönetimi ve eğitim konuları başlıca ilgi alanlarıdır.
Söz konusu başlıklar çerçevesinde Yeni Türkiye Dergisinin 2014 yılında yayınladığı Eğitim Özel sayısında yayınlanan makalemize bakılabilir: “Türk Eğitim Sistemine Genel Bir Bakış: Sorunlar ve Öneriler”, Yeni Türkiye, Yıl 10, Sayı 58, Mayıs-Haziran 2014, Türk Eğitimi Özel Sayısı I. s. 143 – 178. (http://yeniturkiye.com/display.asp?c=0581)↩
Mesela sadece Milli Eğitim Bakanlığı web sitesinde okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki eğitim öğretim sistemini düzenleyen 24 adet kanun, 2 adet kanun hükmünde kararname, 5 adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, 1 adet tüzük, 2 adet Cumhurbaşkanı kararı, 15 adet Bakanlar Kurulu Kararı, 126 adet yönetmelik, 93 adet yönerge, 7 adet tebliğ, 17 adet usul esas, 9 adet Cumhurbaşkanlığı genelgesi, 339 adet Bakanlık genelgesi, 1 adet ana statü, 22 adet işbirliği protokolü, kılavuz vb. listelenmekte ve metinleri verilmektedir. Yükseköğretim Kurulu web sitesinde ise 9 adet kanun, 4 adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, 4adet kanun hükmünde kararname, 2 adet Bakanlar Kurulu Kararı, 2 adet tüzük, 57 adet yönetmelik, usul esas, yönerge listelenmekte ve metinleri verilmektedir. (ET: 18/03/2022)↩
Diğeri ise 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunudur.↩